Prof. Dr. Feridun Emecen ile “İSTANBUL’UN FETHİ”

Kategori: Etkinlikler - Tarih: 12 Ocak 2012 09:29
Prof. Dr. Feridun Emecen ile “İSTANBUL’UN FETHİ”

İstanbul Üniversitesi Tarih Topluluğu olarak 20 Mayıs 2010 Perşembe günü tertip ettiğimiz “Prof. Dr. Feridun Emecen ile İSTANBUL’UN FETHİ” isimli programımızı her zaman olduğu gibi coşkulu bir kalabalığın katılımıyla Edebiyat Fakültesi Kurul Odasında gerçekleştirdik…

15:00’da başlayan program yaklaşık 1.5 saat sürdü. 2 kısım olarak tanzim edilen programda, birinci kısımda Prof. Dr. Feridun Emecen, İstanbul’un Fethi öncesi ve fetih esnasında yaşanan olaylar ve ortam hakkında önemli malumatlar verdi. İstanbul’un Fethi ile ilgili tartışılan olaylara ışık tutan Emecen, Fatih’in şehre girdiği nokta ile ilgili yanlış bilgilerin olduğunu ve esas kapının Silivri kapı civarında olabileceğini belirtti

Programın ikinci kısmında ise öğrenciler tarafından 15 gündür mail olarak gönderilen soruları, Tarih Topluluğu Başkanı İbrahim Akkurt, öğrenciler adına Prof. Dr. Feridun Emecen’e yöneltti.

İbrahim Akkurt – Osmanlı Devleti’nin ilk Kaptan-ı Deryası Baltaoğlu Süleyman Bey midir yoksa Hamza Bey midir? Ve de II. Mehmed’in Baltaoğlu Süleyman Bey’i başarısızlığı sonucunda falakaya yatırması mevzusu gerçek midir?

Prof. Dr. Feridun Emecen – Bu gelenek daha önceden var, Baltaoğlu Süleyman Bey  ilk kaptan-ı derya değildir. Osmanlı Devleti’nde ilk kaptan-ı derya’nın Saruca Paşa’nın olduğunu biliyoruz daha önceki dönemlerden. O yüzden ilk kaptan-ı derya değil Baltaoğlu Süleyman Bey. Baltaoğlu Süleyman Bey’in başarısızlığı karşısında Fatih’in çok sinirlendiği hatta onu darb ettiği konusunda bilgiler vardır. Baltaoğlu Süleyman Bey’in yaralandığına dair rivayetler de vardır ama kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

İbrahim Akkurt – “Fatih’in vefatı doktoru Yakup Paşa tarafından zehirlenerek olmuştur”    denilmektedir. Bu olayın aslı nedir ve bu bağlamda Fatih Sultan Mehmed’in son seferi nereye idi?

Prof. Dr. Feridun Emecen – Zehirlenme hikâyesi çok üzerinde durulan bir nokta, ama bu açıklığa kavuşmuş bir olay değildir. Çünkü; içirilen bir şerbetten söz ediliyor ama o dönem için bakın her şey zehirlenme değil. Şimdi şöyle bir durum var. O dönemde ilaçlarda zehir etkisi yapabiliyor. Tıp çok iyi gelişmediği için hastaları iyileştirmek için cıva veriyorlar düşünebiliyor musunuz yani? Bu insanı yavaş yavaş zehirler ve öldürür. İyileştirdiğini düşünüyorlar yani o şekilde tedavi etmeye çalışıyorlar. Yakup Paşa da Fatih’e bile bile zehir vermesi tuhaf yani ben ona çok fazla ihtimal vermiyorum.  Fatih’in son hücumunun nereye olduğu kesin değildir. Memlükler üzerine olacağı düşünülüyor ama Mısır’a kadar gideceğini düşünmüyorum ben. Güney Anadolu taraflarına olacağını düşünüyorum. Bir de hedefinde Roma vardı ama henüz o olabilecek bir durumda değildi. Hem de Fatih Gebze taraflarına doğru hareket etti.

İbrahim Akkurt – Fatih Sultan Mehmed öldükten sonra Yakup Paşa’nın yeniçeriler tarafından parçalandığı söyleniyor.

Prof. Dr. Feridun Emecen – Bu bilgiler Âşıkpaşazade’den geliyor. Bugüncde hastanelerde birisi öldüğünde ilk olarak doktorun üzerine gidiliyor bu da öyle bir şey.

İbrahim Akkurt – İstanbul’un fethinde Yahudilerin rolü ne olmuştur. Macar Urban’ın Yahudi olduğu doğru mudur?

Prof. Dr. Feridun Emecen – Yahudilerin İstanbul’un fethindeki rolü, Hıristiyanların Yahudilere karşı bir nefreti olduğu için bu tarz çok yaygın söylentiler var. Bu tarz şeyleri Yahudilere bağlama onlarda çok vardır. Yahudilerin gizli bir kapıyı açtıkları gibi hikâyeler çok vardır. Ama bakın bu hikâyeler İstanbul’un fethi için söylendiği gibi Fatih zamanında çok önceden de Araplar için söylenmişti bu kapı hikâyesi. Yani bu eski kaynaklardan gelen bir tekrardır onu söyleyelim. Herhalde doğru değildir.  Macar Urban’ın kimliği meçhuldür. Kimisi Macar diyor kimisi Romen diyor…  Ama şu anda Macar olarak geçiyor herkeste bunu kabul etmiş durumda. Çok da önemli değil zaten.

İbrahim Akkurt –  Ulubatlı Hasan meselesinin iç yüzü nedir hocam?

Prof. Dr. Feridun Emecen – Ulubatlı Hasan’ın var olup olmadığı mevzusu çok uzun zaman tartışma konusu oldu. Var diyenler de oldu, yok diyenler de oldu. Ancak böyle yaklaşılmaması gerektiğini hep söylüyorum ben. Bazı arkadaşlar çıkıp böyle bir hadise yoktur diyorlar, böyle bir gelenek oluşmuş, mit oluşmuş daha doğrusu. Biz bu mitleri sarsmaya yönelik olarak çok da gayret sarf etmemiz anlam kazanmıyor aslında. İlk olarak bunun neden ortaya çıktığını anlamamız gerekiyor. İkinci olarak Ulubatlı Hasan’dan ilk kez Françes bahsediyor, 1570’li yıllarda yazılmış bir kitapta. Birisi Françes’in eserini aldı kendinden bir şeyler ekledi. Peki, neden Ulubatlı Hasan dedi Bursalı Mehmed demedi? Tarihçiler, neden böyle bir gelenek oldu biraz buna bakmalı aslında. Bunun gibi daha pek çok hikâyeler var, mitler var. Şehre giren ilk asker grubunun başında Behişti adlı bir tarihçinin babası olan Süleyman Bey giriyor. Rumeli kuvvetlerinin başındaydı. Şehre ilk defa o girdi bu doğrudur. Çünkü Fatih şehre giren ilk komutana şehrin idaresini vereceğini söyler. Bunu biliyoruz. Nitekim şehrin idaresinde de Süleyman Bey vardır. Yani şu var evet birisi sura çıktı ve sancağı dikti ama bu kim bilmiyoruz, Ulubatlı Hasan demişler bizde öyle kabul ediyoruz.

İbrahim Akkurt – Hocam bir şiirde şöyle bir mısra geçiyor; “Tabibler söyleyin kim verdi şerbeti Han’a” diyerek Fatih’in zehirlendiği vurgulanıyor.  Bunun doğruluk payı nedir?

Prof. Dr. Feridun Emecen – Evet, Âşık Paşazade de geçiyor bu şiir. Ondan hareketle Yakup Paşa’nın Fatih’i zehirlediği düşünülüyor. Çünkü onu verdikten sonra ters tepki yaptı ve Fatih’in durumu daha da ağırlaştı. Yalnız Fatih o dönemde hastaydı zaten, vücudunun şişmiş olduğunu biliyoruz. Son 1-2 yılı zahmetli geçti. Tasavvur ediniz ki hayatı yaklaşık 30 yıl kadar … Düşünün at sırtından hiç inmedi, sürekli seferlerdeydi. Anadolu’da Otlukbeli’ne gidiyor, Trabzon’a gidiyor, Karaman üzerine gidiyor, dönüyor Balkanlarda Bosna’ya gidiyor, Arnavutluk’a gidiyor yani hayatı hep at sırtında geçen birisidir. Son zamanlarında ise vücudunun şiştiği bunun ise zehirden kaynaklandığını söylüyorlar. Ama bu ne derecede doğrudur bir şey söyleyemiyoruz. Ortaçağ da zehir üstatları var özellikle İtalyanlar bu işte ustadırlar. Öyle zehirler var ki yavaş yavaş zehirliyor, insanı on yılda öldürüyor. Bir de şu var tabi ki arkadaşlar; o zamanlar insanlar bakır kaplarda yemek yiyorlardı. Bakır kapların zehirlediği pek düşünülmüyordu ancak bakır kaptan yiyerek zehirlenen pek çok böyle ünlü devlet adamı var. Yapılan tahlillerde bakır zehirlenmesinden öldükleri anlaşılıyor. Böyle hususlarda var bunları da gözden uzak tutmayalım. Mesela en çok uygulanan şey kan aldırmak. Ne zaman hasta olsa hemen kan aldırıyorlar. Her hastadan kan alınır mı? Adam veba oluyor kan alıyorlar onun gibi yani.

İbrahim Akkurt – İstanbul’un fethedilmesiyle birlikte devletin, imparatorluk hüviyetini kazandığı   söyleniyor. Ancak kaynaklarda Devlet-i Aliyye olarak geçmesinin nedeni nedir?

Prof. Dr. Feridun Emecen – Bu imparatorluk kelimesinde çok hassas olanlar var. Bu kadar hassas olmalarının nedenini ben anlamıyorum. Çünkü imparator dendiği zaman efendim bunun kökünde emperyalizm(sömürgecilik) var diyorlar ve emperyalizmi çağrıştırdığı için bu olmaz, Osmanlı sömürgecilik yapmadı diyorlar. O yüzden biz imparatorluğu kullanmamalıyız işte ne diyelim Devlet-i Aliyye diyelim diyenler var. Böyle basit bir görüşe sahip olmamamız gerektiğini söylüyorum. Neden? Çünkü bakın emperyalist imparatorluklar dünyası aslında ulus imparatorluklarının 19. yüzyılda takip ettiği politikalardır. Daha önceki imparatorluklar klasik Roma imparatorluğu gibi Osmanlı imparatorluğu gibi klasik imparatorluklardır. Yani burada bahsettiğimiz şey bünyesinde çeşitli unsurları barındıran, onları yönetmeye çalışan bir yapı bir milli devlet ya da ulus devleti kavramı yok burada. Dolayısıyla bunu belirtmek amacıyla imparatorluk diyoruz. Mesele budur. Bunu da imparatorlukla karşılayabiliyoruz. Roma nasılsa Osmanlı da aynıydı aşağı yukarı. Osmanlı’nın bu kelimeyi kullanmama nedeni ise bu kelimenin kendine ait bir lafz olmamasıdır.

İbrahim Akkurt – Gemilerin karadan yürütülmesi meselesinin aslı nedir?

Prof. Dr. Feridun Emecen – Bu olay dünya askeri tarihinde çok az rastlanan bir olaydır. Bu açıdan çok önemlidir. Dolayısıyla bunu da Osmanlıların gerçekleştirmiş olması önemli bir şey, tıpkı büyük topların kullanılması gibi… Tarihte ilk kez meydana gelmiş olması bu milletler arasında bir tefahür unsuru olarak kullanılmasını sağlamıştır. Konunun bu kadar tartışılmasının ve önem kazanmasının nedeni de bu aslında. Önemli bir askeri harekâttır ve çok nadir yapılan bir harekâttır.
 
Program sona ermeden konuşan İbrahim Akkurt” Bu birlikte yaptığımız son program idi. Tarih Topluluğu’nda İbrahim Akkurt Dönemi bu programla sona ermiştir. Yönetim Kurulu Toplantısında aldığımız karar ile Ensar Karagöz arkadaşımız yeni dönemde Tarih Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine getirilmiştir. Kendisine ve yeni oluşacak yönetime başarılar diliyorum. Hocalarımızın ve arkadaşlarımızın devamlı sorduğu bir soru vardı;Siz mezun olup gittiğinizde Tarih Topluluğu böyle güzel programlara devam edecek mi? Bende buradan diyorum ki “ Ustada kalırsa bu öksüz yapı, Onu sürdürmeyen çırak utansın” sözleriyle konuşmasına son verdi.

Program sonunda Prof. Dr. Feridun Emecen Hocamıza, programımıza katılım ve katkılarından dolayı plaket takdimi yapıldı.

Program toplu fotoğraf çekimi ve devir teslim töreni ile sona erdi.

İBRAHİM AKKURT, TARİH TOPLULUĞU BAŞKANLIĞI GÖREVİNİ ENSAR KARAGÖZ’E DEVR EDERKEN…
 

 

http://istanbultarih.com/haberprint/prof--dr--feridun-emecen-ile--istanbul-un-fethi--168.html