Yaşamın Da Ölümün De Merkezi: Süleymaniye Külliyesi

Kategori: Tarih - Tarih: 3 Nisan 2017 09:33
Yaşamın Da Ölümün De Merkezi: Süleymaniye Külliyesi

Külliyeler Osmanlı halkının sosyo-kültürel etkinliklerini gerçekleştirdikleri, aynı zamanda dini, ekonomik, eğitim ve sağlık alanındaki ihtiyaçlarını karşıladıkları bir yerdir.

Külliyeleri günümüz şartlarında bile değerlendirdiğimiz vakit; ne kadar çok işlevsel olduğunu görebiliriz. İmparatorluğun başkentinde böyle bir merkez insanların çeşitli ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti.

Külliyeler yediden yetmişe her insanın hizmetine sunulmuştur. Sıbyan mektebi ile günümüz üniversitelerine eş değer olan medreseler, hastane görevini üstlenen darüşşifalar aynı alanda konuşlanmıştı. Böyle bir yapıyı ancak halkına çok düşkün bir Sultan yaptırabilirdi. Zira aynı tarihlerde diğer diyarlarda yaşayan halkların sefaletten kıvrandığı, yöneticileri tarafından bizzat ezildiğini unutmamak gerekir.

Süleymaniye külliyeleri halkın ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim alanındaki ihtiyaçlarının hepsini birden karşılamaya muktedirdir.

Külliye; medreseleriyle eğitim görevini, darüşşifasıyla hastane, imarethanesiyle aşevi olma, tabhanesiyle misafirhane, hamamıyla temizlik, haziresiyle ise manevi ihtiyaçlarımızı karşılar. Kısacası külliye çocuk, genç, yaşlı, statüsü ne olursa olsun her yaştan, her kesimden insanın ihtiyaçlarını karşılamak üzere inşa edilmiştir.

Süleymaniye Külliyeleri; sıbyan mektebi, Salis ve Rabi medreseleri, Dökmeciler Hamamı, Darülhadis medresesi, Darüşşifa, Evvel ve Sani medreseleri, Tıp medresesi, İmarethane, Tabhane,  Dârü’lkurrâ, Kervansaray, bekâr odaları, dükkânlar, ahırlar, biri sultana, öbürüde karısı Hürrem Sultana ait hazire ve Sinan’ın türbesinden oluşmaktadır.

Yapının ilk inşa edilen binası Dökmeciler hamamıdır. Külliyenin yapımında çalışacak işçilerin temizlik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ilk önce hamam inşa edilmiştir. Bu da bize Ecdadımızın temizliğe ve çalışan işçisine verdiği önemi gösterir. Zira külliye yapımında ilk inşa edilen yapılardan biri de imarethanedir.

Külliyenin dış avlusunun on kapısı vardır. Bunlar; Mera, Eski Saray, Mektep, Çarşı, Hekimbaşı, İmaret, Kubbe, Tabhane, Ağa ve Harem kapılarıdır.

Osmanlı Devleti halkını yetiştirmeye küçük yaşlardan itibaren başlıyor. Yetiştirmeye de sıbyan mektepleri ile başlıyor. Küçük çocuklar hem sıbyan mektebinde eğitim görüyorlar aynı zamanda da şehrin içindeki koşuşturmaya şahit oluyorlar. Çocuklar farkında olmasalar da etrafı gözlemlemiş oluyorlar.

Süleymaniye medreselerinde öğrencilerin ilmi en iyi şekilde almaları için gereken her şey düşünülmüş. Öğrencilerin ilim öğrenirken sıkıntı çekmemeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Bunun içinde öğrencilere burs verilmiş, yemek, giyim ihtiyaçları karşılanmış ve kalacak yer temin edilmiştir.



Bu saydığımız şartlar bir öğrenci için ne kadar üst seviyede ferah bir durum ise o günün şartlarını düşündüğümüzde bu imkânlar müthiş bir şey. Bununla beraber ecdadımızın ilme ne kadar çok değer verdiğini bir kere daha görmüş oluyoruz. Zira aynı tarihlerde Orta Çağ Avrupa’sında üniversite denilen ahırlardan bozma, çatısı akan yerlerde eğitim verilmeye çalışılıyordu. Hele de kavgalardan kan gölüne dönüşen sokakların olduğu bir binada bir öğrenci ne kadar güvenli bir şekilde ilim öğrenebilirdi ki…

Bu medreselerde eğitim en üst seviyede veriliyordu. Medreselerde ders veren hocalar devrin ileri gelen alimlerinden oluşmaktaydı.
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht u saadet dünyada vahdet gibi
Ko bu ıyş u işreti çün kim fenadur akıbet
Yâr-ı baki ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sagışmca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi
Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fârig ol
Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi
Muhibbi

Tıp medreselerinde eğitim gündüz teorik olarak veriliyor, daha sonra Darüşşifa’ya gidilerek öğrencilerin burada pratik olarak eğitimlerini tatbik etmeleri sağlanıyordu. Darüşşifa bu sebepten ötürü Tıp medresesine yakın inşa edilmiştir.

Darüşşifa günümüz hastanelerin işlevini görmektedir. Hatta bu Darüşşifa’yı günümüz modern hastaneleriyle eş tutabiliriz. Darüşşifa Müslüman, gayri Müslim, yerli, yabancı fark etmezsizin kapılarını herkese açmıştır. Halkın sağlığı için her şey düşünülmüştür. Zira Darüşşifa’nın içinde büyük bir ecza deposu; hastalara, doktor, öğrenci ve çalışanlara hizmet etmek üzere bir pide fırını, özel kileri ve mutfağı vardır.

Süleymaniye Darüşşifası Vakfiyesi’nde yazılı olan kurallardan sosyal devletin ne demek olduğunu, Osmanlı’nın nasıl bir sosyal devlet faaliyetini gösterdiğini bir kez daha görmekteyiz.

O vakfiyede yazılı olan kurallardan bazıları; Müslüman veya gayrimüslim tüm insanlara eşit hizmet sunmak, hekimlerin bilgili olması, hekimlerin Müslüman ve gayrimüslim olabileceği, hastalara müzik dinletilmesi, hastanenin belli günlerde dışarıdan gelecek hastalara bakacak bir servisinin olması ve evlere gidilerek hasta muayenesi yapılması.

Bu Darüşşifa günümüz sağlık hizmetleri ile ölçüşebilecek durumdadır. Darüşşifa sağlık hizmetlerini ücretsiz olarak ırk, din, milliyet ve cinsiyet ayrımı yapmadan eşit bir şekilde vermiştir. Bu Darüşşifada aynı zamanda akıl hastası olan insanları tedavi etmek içinde bir bölümü vardır. Bu hastaları özel ilaçlar ve müzik ile tedavi etmeye çalışmışlardır.

Oysaki aynı tarihlerde Avrupa’da akıl hastası olan insanlar tedavi edilmek yerine “içine şeytan girdi”denilerek şehir meydanlarında cayır cayır yakılıyordu. Osmanlı Devleti ise tebaasından akıl hastası olan kimseleri su ve müzik eşliğinde tedavi ediyordu. Bununla beraber ecdadımızın ne kadar yüksek bir medeniyete sahip olduğunu tekrar görmekteyiz.

Darüşşifa’da sağlık sorunları olan kimselerin durumlarının hem kendileri hem de yakınları açısından çileye dönüşmemesi için külliyenin içinde bir de Tabhane dediğimiz misafirhane bölümü vardır. Bu misafirhanede hem hasta yakınları, evi olmayan düşkün insanlar, yolda mola verenler için ücretsiz olarak yemek ve konaklama hizmeti almaktaydılar.

Külliye halkının, yemek ihtiyacını karşılamak içinde imarethane yapılmıştır. İmarethane hem külliyenin hem de civardaki yoksul halkın yiyecek ihtiyacını karşılamaktaydı.

Külliyeye gelir sağlamak amacıyla kurulan Arasta denilen çarşı vardır. Bu çarşı esnafı her gün sabah ezanından sonra Dua Kubbesi altında Dua Töreni gerçekleştirirlerdi. Bu dua töreni doğruluktan ayrılmayacaklarına dair yemin ile başlar, helâl ve bereketli kazanç elde etmek için dua edilir ve esnaf daha sonra dükkânlarını açardı.

Osmanlının dürüst ve çalışkan esnafları her zaman kul hakkına riayet etmeye çalışmışlar, birbirlerini kardeş olarak görmüşler, birine yapılan yanlışlığı kendilerine yapılmış gibi algıladıkları için her zaman dürüst davranacaklarına dair yemin etmişlerdir.

Buradaki toplumsal dayanışma ve saygı o kadar güzel bir yer etmiştir ki, aslında buradaki insanlar, her sabah yemin etmeseler bile kimsenin kimseyi kandırmayacağından emin olabilirsiniz.

İşte bu yüzden Müslümanların dükkânlarının cuma vakti içinde hiç  kimse olmasa da  kapılarının sonuna kadar nasıl açık kaldığına şaşırmazsınız.

İşte içinde güvenle dolaşılabilen Osmanlı Devleti…

“Ölüm tasvirini güzelleştiren ve korkmadan seyrettiren Müslüman sanatı bu kadar zarafetle gözler önüne serilmez. Dudaklarda hem dua hem tebessüm uyandıran, hüzün ve zarafet dolu bir kabristan, bir saray, bir bahçe, bir mabeddir bu.” (Edmondo De Amicis)

Osmanlı Devleti’nin hazireleri dahi öyle bir üslupta süslemiştir ki insandaki ölüm fikrinin korkunçluğunu dile dahi getirtmez.  Adeta ölüm bir son değil aksine başlangıçtır diye haykırır.



Yaşam ve Ölüm…
Osmanlı Devleti’nde Süleymaniye de bu iki kavram daima hayatın merkezindedir. Sanki “hiç ölmeyecekmiş gibi durmadan dünya için çalış. Yarın ölecekmiş gibi ahrete çalış” der gibi seslenir.

Vakit; tan yeri ağarmakta… Güvercinler avlunun bahçesinde uçuşmakta.

Sıbyan mektebinin önünden çocukların ayaklarıyla çıkardıkları sesler geliyor.Güneş zevaldeyken minareden bir ses yükselmekte..  Ama bu ezan sesi değil. Selâ sesi…

Ortalıkta çıt yok. Sadece rüzgârın savurduğu ağaçların yapraklarının hışırtısı var. Süleymaniye iliklerine kadar titriyor. Çünkü bu sefer burada kılınacak namaz bir müminin kılınacak son namazı.

Artık mevtayı musalla taşına koyma vaktidir. Yanaklardan süzülen birkaç damla yaş yere düşer. Akan bu gözyaşına tanıklık eder Süleymaniye…  Bağrına basar bu gözyaşlarını.

Cenaze namazı kılınır, mezarlığa defnedilmek üzere camiden çıkarılır cenaze. Merhum kişinin buradaki son namazıdır. Bu sefer namazı kendisi değil, cemaat onun için kılar.

Kim bilir bu camide kaç kez namaz kılmıştır. Ama bu seferki son namazı olur. Camiden ayrılırken hüzünlü bir ayrılıktır bu, bir daha dönmemecesine…
Süleymaniye…

Halkına olan son görevini yerine getirir. Tıplı doğumunda, yaşayışında, törenlerinde, eğitim hayatında, iş hayatında halka olan görevlerini yerine getirdiği gibi.

Doğumdan-mezara kadar olan süreçte her zaman sahipleninirsiniz.

Kimse kimsesiz kalmaz Süleymaniye’de.

Dua ile vesselam…

Burcu TURHAN

http://istanbultarih.com/haberprint/yasamin-da-olumun-de-merkezi--suleymaniye-kulliyesi-267.html