XVIII. yüzyılın sonunda III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan için inşa ettirdiği ve daha sonra birçok değişikliğe uğrayan Yıldız Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetildiği dört merkezden biri oldu. Türk Osmanlı saray mimarisinin en son örneğini oluşturan yapı gruplarından olan sarayda, sürekli olarak bir komplodan endişelenen ve 33 yıl hükümdarlık yapan II. Abdülhamid ikame
Yıldız Sarayı, Beşiktaş'ın Yıldız tepesinde, Osmanlı Saray mimarisinin son dönemini yansıtan üsluplarda, Boğaziçi’ne hâkim tepeler ve vadileri kaplayan geniş alan üzerine serpiştirilmiş, yüksek duvarların çevrelediği avlular içerisinde köşkler, bahçeler kompleksidir. Zaman zaman yanan ve yıkılan yapıları ile sayıları 100’e yaklaşan köşk, kasır ve benzeri ekler ile II. Abdülhamid döneminde yüzölçümü 500.000 m2’yi bulmuştur. İstanbul'un ikinci büyük sarayıdır. Yıldız Sarayı, uzun bir zaman diliminde inşa edilmiş olup, Osmanlı saray komplekslerinin sonuncusudur.
Bizans Dönemi'nde ormanlık alan olduğu bilinen Kanuni Sultan Süleyman döneminden (1520-1566) itibaren padişahlar tarafından av sahası olarak kullanılmıştı. Hazine-i Hassa’ya kayıtlı bu tepeye ilk kasrı Sultan I. Ahmed yaptırmıştır. 18. yy sonunda Sultan III. Selim, validesi Mihrişah Sultan için bugün mevcut olmayan Yıldız Kasrı'nı, babası için de iç avluda hala mevcut olan çeşmeyi yaptırmıştır. Daha sonra Sultan II. Mahmud (1808-1839) tepede "Yıldız" adı verilen bir köşk inşa ettirerek semtin adını da belirlemiştir. Sultan Abdülmecid'in de (1839-1861) validesi adına Kasr-ı Dülküşa adında bir köşk inşa ettirdiği bilinmektedir. Genellikle yaz aylarında Yıldız Köşkü'nde oturan Sultan Abdülaziz ise Büyük Mâbeyn Köşkü’nü inşa ettirmiş, daha sonra dış bahçeye Malta ve Çadır Köşklerini, asıl kısmına da Çit Kasrı’nı eklemiştir. Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden sonra Sultan V. Murat (1876), 92 gün süren saltanat günlerinde Yıldız Sarayı'nda oturmuştur.
Sultan Murat'ın rahatsızlığı nedeniyle tahtan indirilmesinden sonra, kardeşi Sultan II. Abdülhamid'in (1876-1909) 33 yıllık saltanat devri başlamıştır. Sultan II. Abdülhamid; amcası Sultan Abdülaziz'in ve ağabeyi Sultan V. Murat'ın birbirini takip eden ikametlerine sahne olan Dolmabahçe Sarayı'nın deniz kıyısında bulunması ve bu sarayın denizden kuşatılması ihtimalini göz önünde bulundurarak, 7 Nisan 1877'de Yıldız'a taşınmıştır. Nisan 1877'de Yıldız'da aralıklarla ikâmet etmeye başlayan genç padişah, Ocak 1878'de temelli olarak Yıldız'a yerleşmiştir.
Yıldız Sarayı, II. Abdülhamid'in idari merkezi olarak yapılandırılmıştır. Bu yüzden Yıldız Sarayı, Sultan'ın kişiliği ve politikalarının bir yansıması olarak da kabul edilebilir. Abdülhamid Devri'ni anlayabilmek için, Yıldız Sarayı'nı da özellikle bilmek gerekir. Osmanlı sarayları hem idari merkez, hem de padişahların yaşam alanı olarak kabul edildiğinden, Osmanlı'nın ideolojisini görsel olarak yansıtması açısından da önemlidir. Çünkü o dönem için, Osmanlı Hükümeti demek, Yıldız Sarayı demekti, Abdülhamid devri demek ise, Abdülhamid'in şahsı demekti.
19. yüzyılın başına kadar ise sahil sarayların arka koruluğu olarak kalmış; bir müdahaleye uğramadan ormanlık niteliğini ve doğal bitki örtüsünü korumuştur. 19. yüzyılda ise İstanbul'un Boğaziçi'ne doğru yayılması sırasında giderek salt bir bahçe, koruluk ve padişah mesiresi olma durumundan çıkmıştır. Yıldız Sarayı'nın asıl gelişmesi 19 yüzyılın ikinci yarısında ve 20. Yüzyılın başlarında, özellikle II. Abdülhamid dönemindedir. Saray asıl yapılaşmasına bu padişah döneminde başlamış ve buraya Yıldız Sarayı Hümayunu ismi verilmiştir. Sultan Abdülhamid zamanında, civardaki arazi de alınmış, şimdi Yıldız Parkı denilen, dış bahçe genişletilmiş ve büyük ölçüde imar çalışmalarına da girişilmiştir. Sarayın yerleşim yapısı, çevre düzeni, yapıların mimarisi günümüze gelen şekliyle kendini yangınlara rağmen muhafaza etmiştir.
Sarayda, sultanlar ve şehzadeler tarafından ikametgâh olarak kullanılan ve resmi görevlilere tahsis olunan köşklerden başka, tiyatro, müze, kitaplık, eczane, hayvanat bahçesi, mescit, hamam, tamirhane, marangozhane, demirhane, kilithane gibi çeşitli binaları da kapsıyordu. Sarayın hemen dışında Birinci Ordu'ya bağlı hassa tümeninin askerleri bulunmaktaydı.
Yıldız Sarayı, kalın ve yüksek duvarlarla çevrilidir. İçeride, padişaha ve hareme ait yapıları ve has bahçeyi çevreleyen bir duvar daha vardır. Saray arazisi, resmi bölüm (resmi daireler, hizmet binaları) ve özel bölüm (hareme ve sultana ait köşk, kasır ile hasbahçe), dış bahçe (dış köşkler ve büyük gezinti parkı) çevre yapıları (kışlalar, karakol) olarak birbirine bitişik, işlev olarak bağımlı fakat görsel olarak kapalı bölümlere ayrılmıştır. Sarayın duvarlarla bu denli çevrili olması, hem Sultan'ın güvenliğine önem verildiği hem de kapalı bir saray kültürünün varlığını göstermektedir. Ayrıca, saray hâkim bir tepenin üzerinde olmasına rağmen yüksek duvarlarla çevrili olmasının, güç sembolü ve sultanın mutlak gücünü temsil ettiği söylenebilir.
Yıldız Sarayı’ndaki yapılar incelendiğinde, birçok mimarın katkısı olduğu aşikârdır. Yazılı belgelere bakıldığında, Yıldız Sarayı’na kesinlikle katkısı olduğu bilinen mimarlar Sarkis ve Agop Balyan ile Raimondo d’Aronco’dur. Henüz belgelenmemiş olmakla birlikte Garabet Balyan ilc Vasilaki, İoannidis ve A. Vallaury'nin de adı geçmektedir. Agop ve Sarkis Balyan tasarlandığı bilinen yapılar Büyük Mabeyin, Şale Köşkü’nün ilk bölümü, Küçük Şale Köşkü ile Malta ve Çadır Köşkü’dür. Kış bahçeleri, seralar, Yaveran Köşkü, nöbetçi pavyonu, Harem Köşkü, Şale Köşkü’nün kuzey ekleri ve yenilenmesi, ahırlar, manej, çini fabrikası yenilenmesi, tiyatro, sergi binası gibi yapılarda ise Raimondo d’Aronco’nun imzası vardır.
Yıldız Sarayı, resmi ve özel bölümlerine giriş için beş kapı düzenlenmiştir. Koltuk Kapısı, saraya ulaşan yolun solundaki ilk kapıdır. Saltanat Kapısı, saraya ulaşan yolun solunda ikinci kapısı yalnızca sultanın kullanımına ait kapıdır. Valide Kapısı, saraya ulana yolun eksenindeki kapı, harem halkı ile yabancı temsilciler ve yüksek görevlilerin kullandığı kağıdır. Harem İç Kapısı, Bütük Mâbeyn Bahçesinin kuzey doğusundaki, hareme ve harem personeline ait kapıdır ve son olarak Mecidiye Kapısı, Ortaköy yolu üzerinde soldadır, dış bahçe girişindedir.
Yıldız Sarayı fonksiyonlarına göre ayrılmıştır. Birinci avluda, hizmet ve yönetim yapıları bulunmaktadır. Yıldız Sarayı sitesindeki en büyük bina, sultan Abdülaziz Han’ın emriyle dinlenme köşkü olarak inşâ edilen Büyük Mâbeyn’dir. Büyük târihî olaylara sahne olan Büyük Mâbeyn’de elçilerin yanısıra Avusturya-Macaristan veliahdı arşidük Rudolf, Almanya imparatoru Wilhelm misafir edilmiştir. II. Abdülhamid'in yabancı elçileri ve diplomatları kabul ettiği, Rus ve Yunan harplerini saraydan çıkmadan yönettiği, karargah olarak kullandığı Çit Kasrı da bu bölümdedir. Yaveran Dairesi gibi sarayın idari birimleri ve kabul odaları da bu bölümdedir. Maragozhane, eczane olarak kullanılan Güvercinlik Köşkü, Silahhane Köşkü, Müzehane, Kütüphane, Böcek Müzesi ve Güzel Sanatlar Galerisi de birinci avludadır. Birinci avluda yer alan yapılardan, Sultan Abdülhamid'in özel zevklerinin ve hobilerinin de mekâna yansıdığı gözlemlenmektedir. Sultan Abdülhamid'in, Osmanlı Devleti'nin tarihi ve askeri gücünü temsil eden nesneleri de Yıldız Sarayı'na getirtmesi, Sultan Abdülhamid'in siyasi ve askeri gücünü simgesel olarak da meşrulaştırması olarak söylenebilir. İkinci avluda, harem ve sultan daireleri bulunmaktadır. İki katlı kagir yapı olan Küçük Mâbeyn'de, Sultan Abdülhamid'in çalışma, yemek, istiharat, kabul ve yatak odaları bulunmaktadır.
Sultan II. Abdülhamid'den sonra yerine geçen, Sultan Mehmet Reşat (1909-1918), Hususi Daire denilen köşkün "Dört Mevsim Salonunda" ameliyat edilmiştir. 3 Temmuz 1918'de ölümünden sonra, Sultan VI. Mehmet Vahidettin (1918-1922) padişah olmuştur. Daha çok Dolmabahçe Sarayı'nda ikamet eden, Sultan Vahidettin zaman zaman Yıldız Sarayı'nı da kullanmıştır. Sultan Vahdettin’den sonra bir süre boş kalan saray binaları, 1924 yılında Erkan-ı Harbiye Mektebi’ne tahsis edilmiştir. 1946 yılında Harp Akademileri’ne bırakılan saray, 1978 yılında Kültür Bakanlığına devredilmiş, “Yıldız Sarayı Müzesi Müdürlüğü” adıyla 1993 yılından itibaren müzeleştirilmeye başlanmıştır.
Yıldız Hamidiye Camii
Beşiktaş ilçesinde, Yıldız Sarayı yolu üzerindedir. Caminin bânîsi sultan II. Abdülhamid Han’dır. Cami, II. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’na yerleşmesinden sonra, 1885-1886 yılında yaptırılmıştır. Son dönem Osmanlı mimarlığında mimarisi ve dekoratif ögeleri bakımından benzeri olmayan bir yapıdır. Mimarı Sarkis Balyan’dır. Dolmabahçe Sarayı arşivinde yer alan bir belgeye göre mimarı Ebniye Nikolaidis Jelpulyo adlı bir Rumdur. Yıldız Hamidiye Câmii, kâgir, yüksek kasnaklı tek kubbelidir. Belirli bir mimari sitili yoktur. Belirsiz üsluptadır. Osmanlı selâtin camileri sonuncusudur. Hünkâr mahfili ile elçileri ve misafirleri kabul için elçiler mahfili vardır. Tek minarelidir. Avlusunda girişte sağ köşede dört cepheli saat kulesi vardır.
Yıldız Hamidiye Camii, etrafı demir parmaklıklarla çevrili takriben on dönümlük bir arazi üzerinde 1440 metre karelik bir alana inşa edilmiştir. Bu geniş alana üç ayrı kapıdan üç kapı ile girilebilir. Bu kapılardan en büyüğü, kuzeyden cami avlusuna girilen kapıdır ve yıldız üniversitesi girişinin tam karşısında bulunmaktadır.
Sultan Abdülhamid'in ahşap işçiliğine ilgi duyduğu, Yıldız Sarayı'ndaki marangozhanesinde boş vakitlerinde çalıştığı, eserler yaptığı bilinmektedir. Yıldız Hamidiye Camii'nin de minberinin, Bursa Ulu Camii minberi tarzında ahşap olmasını istemiştir. Bilinmeyen sebeple bu istek yerine getirilmemiş, minber mermer yapılmıştır. Yıldız Camii'nin hünkâr mahfilinin sedir ağacından yapılan kafesleri II. Abdülhamid'in el işçiliğidir.
Caminin kubbe göbeğinde besmele ile Necm sûresinin ilk üç âyeti, kuşakta Mülk sûresi yer alır. Yapma kûfî tarzında işlenen bu yazılar gazeteci Ebüzziyâ Tevfik’e yazdırılmıştır. Celî sülüs yazılar ise Abdülfettah Efendi’ye aittir. Kubbeyi destekleyen ayaklıklarla yükseltilmiş sekiz köşeli birer çift kolon giriş ve mihrap yönünde dilimli kemerlerle birbirine bağlanmaktadır. Bu ayetleri altın yaldız süslemeli iki çember kuşatmaktadır. Kubbe iki ana çemberden oluşmuştur. Kubbenin ortası ile birinci çember arası mavi lacivert zemin üzerine altın yaldızlı yıldızlardan oluşmakta, birinci çemberle ikinci çember arası krem zemin üzerine renkli motiflerle çevrelenmektedir. 16 oval pencere, kubbeyi adeta halkalar halde kuşatmıştır. Bu pencereler sayesinde caminin içi diğer camilere kıyasla oldukça aydınlıktır.
Caminin içinde kubbe tavanları ve bütün duvarlarında bol altın yaldız ve zengin kalem işleri görülmektedir. Ayrıca her pencere arasında gülkurusu zemin üzerinde mavi desenle bezenmiş, abanoz üzerine sedef oyma ile altın yaldız kaplamalı Allah (cc) Hz. Muhammed (sav) Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin (r.a) adları yazılıdır. Ustalık ve zarafetin konuştuğu bu yazılar, Hattat Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılmıştır.
Hünkâr köşkünün, altın varak süslemelerin yer aldığı ikinci katı II. Abdülhamid’e ayrılmıştır. 1885 yılı Eylül ayı sonunda hizmete giren cami, II. Abdülhamid’in saltanatının sonuna kadar çok gösterişli cuma selâmlıklarına sahne olmuştur. Ermeni komitacıların 21 Temmuz 1905’teki cuma selâmlığında II. Abdülhamid’e karşı düzenlediği bombalı suikast Yıldız Camii tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Patlamada tören alanında bulunan yirmi altı kişi hayatını kaybederken elli sekiz kişi yaralanmıştır. Cami çıkışında Şeyhülislâm Hâlidefendizâde Cemâleddin Efendi ile ayak üstü, beklenenden biraz fazla sohbet etmesi II. Abdülhamid’i suikastten kurtarmıştır.
Yıldız Camisi'nde cami görevlilerine ait lojmanlar, abdest alma yerleri, bayanlar ve erkekler tuvaleti, musalla taşı bulunmaktadır. Bir imam ve iki müezzinin görev yaptığı camide, vakit namazlarda 150–200, Cuma ve bayram namazlarında 1000–1200 cemaat bulunmaktadır. Yaz Kur’an Kurslarında 50–60 öğrenci bulunmaktadır.
Yıldız Sarayı Saat Kulesi
19. yüzyılda saat kuleleri hızla yayılmaya başlamıştır. Usta bir marangoz olduğu kadar, saatlere olan merakıyla da tanınan II. Abdülhamid, Osmanlı tahtına çıkışının 25. yıldönümünde bu konuda yoğun bir program başlatır. Valilere gönderdiği bir fermanla Anadolu kentlerinde saat kulesi yapımını teşvik eder. Saat kuleleri zamanı göstermek işlevinin yanısıra, batılılaşmayı da temsil ederek, tarih boyunca gücün ve otoritenin simgesi olmuştur. Osmanlı devleti de Batıdan gördüğü bu yeni yapı tarzını uygulayarak yaptığı saat kuleleri ile hem halka hizmet etmiş hem de devletin otoritesini, gücünü göstermiştir.
Yıldız Camii avlusunun kuzeybatı köşesinde yer alan saat kulesi II. Abdülhamid tarafından 1890 yılında Sarkis Balyan'a yaptırılan kule, Oryantalist ve neogotik üslubunun karması olan eklektik bir üslupla tasarlanmıştır. Yaklaşık 20 metre yüksekliğindeki, üç katlı kule, aşağıdan yukarıya doğru incelen bir formdadır. Kulenin ilk katında dört adet yazıt, ikinci katında bir termometre ve barometre, en üst katında ise saat odası bulunur. Kule, sivri ve dilimli bir kubbe ile örtülüdür. Örtü kısmında yine dilimli kemerli, çatı pencereleri yer alır. Saat kulesinin dekoratif çatısı üzerinde bir pusula, zirvesinde ise bir rüzgar gülü vardır. Saat kulesinin dört tarafındaki celî ta‘lik kitâbeler Mehmed Nazif Bey’e aittir.
Ertuğrul Tekke Camii
Beşiktaş ilçesinde yer alan cami, Yıldız Sarayı'na uzanan Mehmet Ali Bey Sokak ve Yıldız Caddesi ile sınırlanan noktada yer almaktadır. 1887 yılında II. Abdülhamid tarafından Şâzeliyye tarikatının önde gelen isimlerinden Şeyh Hamza Zafir Efendi adına yaptırılmıştır. Şeyh Zafir Tekkesi Mescidi olarak da anılmaktadır. Camiye Ertuğrul adının verilmesi, hem Osmanlı hanedanı ve kurucusu Ertuğrul Gazi'yi anma maksatlı hem de, Domaniç yöresi Türkmenlerinin oluşturduğu Ertuğrul Alayı'nın ibadetine tashih edilmesinden kaynaklıdır.
İlk inşa edildiğinde cami, tevhidhane, selamlıktan ibaret olan yapılar arasında tekke, harem ve misafirhane bölümleri de bulunmaktaydı. Caminin mimarı tam olarak bilinmemekle birlikte, bahçenin batı kısmına 1905-1906'da Raimondo d'Aronco tarafından türbe, çeşme, kitaplık ilave edilmiştir. Ertuğrul Tekke Câmii, 1417 m2lik geniş bir avlu içinde 571 m2 iç alana sahiptir. Avlunun dört giriş kapısı vardır. Dört adet avlu girişi içinde en gösterişli olanı, güneyinde Cuma selamlıklarında ve diğer ziyaretlerde padişah ile maiyetinin kullandığı, caminin hünkâr dairesi ve mahfiline geçit veren kapının karşısında yer alır. Ertuğrul Tekke Câmii yapıldıktan sonra Sultan II. Abdülhamid, Cuma selâmlıklarına bu camide çıkmıştır. Günümüzde ana bina cami olarak kullanılmakta, türbe, kitaplık ve çeşme de sağlam durumdadır.
Şeyh Zafiri Türbesi
Şâzeliyye şeyhi Muhammed Zâfir Efendi için II. Abdülhamid tarafından Beşiktaş’ta 1305 (1887-88) yılında yaptırılan ve bugün cami olarak kullanılan Ertuğrul Tekkesi yanında 1903-1904 yıllarında inşa edilen külliye türbe, kütüphane ve çeşmeden oluşur. Şeyh Zâfir Efendi 2 Ekim 1903 tarihinde vefat edince Ertuğrul Tekkesi’nin hazîresine defnedilmiş, aynı yıl bir türbe inşası için saray mimarı Raimondo d’Aronco’ya proje siparişi verilmiştir. Külliye, mimarlık tarihi literatüründe tarihî ortamın değerlerini de içeren “art nouveau/secession” mimarlığının yetkin bir örneği olarak tanınır.
Türbe geleneksel kare planlı şemaya ve kütleye uygundur. Osmanlı mimari tasarımının belirleyici öğesi olan kubbe burada pozisyonunu korumaktadır. d’Aronco’nun Şeyh Zâfir Türbesi’nde geometrik dekorasyonun egemen olduğu bir yaklaşımla çalıştığı söylenebilir. İç mekânda restorasyonlardan önce kubbe üzerinde açık yeşil ve pembe renkli bir bezeme vardır. Serbestçe kıvrılan kenger yapraklarının çevrelediği daire biçimli bir madalyonun içine natüralist çiçek demetleri yerleştirilmiş, duvarlar pembe-somon renkte stuka ile çalışılmıştır.
Sezgül KARCIOĞLU