Hz. Ömer’in Kudüs’ü Fethi

Tarih 3 Mart 2017 12:16
Videoyu Aç Hz. Ömer’in Kudüs’ü Fethi
A
a

Hz. Ömer zamanında Kudüs'ü fetheden İslam orduları büyük zorlukları aşarak zafere erişmişlerdi.

Resûl-i Ekrem'in sağlığında belli bir dönem için Kudüs'ün kıble olarak tercih edilmesi, Hz. Peygamber'in, Mescid-i Harâm'dan çevresi mübarek kılınan Mes­cid-i Aksâ'ya gece götürülmesi şeklinde gerçekleştirilen İsrâ ve ar­dından Mirac mucizelerinde Mescid-i Ak­sâ'ya gitmiş olması Müslümanlar için bu şehrin önemini arttırmıştır. Müslümanlara Suriye ve Filistin kapıları­nı açan Ecnâdeyn (13/634) zaferinin ar­dından Bizans'a ait birçok şehir fethedilmiş, Suriye Yermük (15/636) zaferiyle Bi­zans'ın elinden alınmış ve sıra Filistin'in bütünüyle fethine gelmişti. Yermük savaşından sonra bölgesindeki işlerinin başına dönen Amr, şehrin etrafındaki kasaba ve şehirleri fethettikten sonra Kudüs şehrini kuşattı. Hıristiyanlar şehri savunmaya çalıştılar. Kuzey Suriye’nin fethi ile uğraşan Ebu Ubeyde’nin Kudüs'e doğru gelmeye başladığını duyan Hıristiyanlar barış isteğinde bulundular. Ayrıca şehri teslim etmek için halife Hz. Ömer’in(r.a.) bizzat gelip almasını şart koştular. Ebu Ubeyde durumu Hazreti Ömer’e bildirdi. Kudüs’ün tesliminin kendisinin oraya gitmesine bağlı olduğunu öğrenen Hz. Ömer ashabın ileri gelenlerini toplayarak onlarla bu konuyu istişare etti. Yapılan müzakere ve istişareler neticesinde Hz. Ali ile Hz. Ömer,  Halife’nin Kudüs'e gitmesinin yararlı olacağı görüşünü savundular. Nihayet Hz. Ömer, Hz. Ali’yi hilafet görevine vekil  bırakarak hicri 16 Recep’de Medine’den çıkıp Kudüs’e doğru yola koyuldu. Büyük bir devletin başkanı olarak Hıristiyanların kutsal şehrini teslim olmak üzere son derece mütevazı şekilde, bir at sırtında ona refakat eden birkaç Muhacir ve Ensar’dan oluşan küçücük bir kafile ile yola çıktı. Ayrıca onun barınacağı küçük bir çadır bile tedarik edilmemişti. Medine’den çıkıp Suriye ve Filistin’e gideceği duyulan halifeyi görmek için, halk yollara döküldü. İslam’ı en ince teferruatına  kadar bütün detayları ile kavramış ve içine sindirmiş olan Hz. Ömer tevazunun zirvesinde idi. Yol arkadaşı ile bineğini  değiştirerek kâh atlı, kâh yaya gidiyordu. Suriye’ye ulaştığında Câbiye denen yerde Halid bin Velid ve Yediz bin Ebu Süfyan gibi ileri gelen kumandanlar O’nu karşıladılar.



Hazreti Ömer; Cabiye’de bir müddet kalmış ve Kudüs andlaşmasını burada hazırlamıştı. Andlaşmanın imzalamasından sonra Kudüs'e geçti. Bindiği atın tırnakları o kadar aşınmıştı ki hayvancağız topallamaktaydı. Hz. Ömer onun acısına dayanamayıp sırtından indi. O anda Halife’ye güzel bir at takdim edildi. Hayvan çok atak ve ateşliydi. Hazreti Ömer ona binince, hayvan oynamaya ve şaha  kalkmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Ömer:  “Zavallı mahluk! Bu kibir ve gururu nereden öğrendin?” diyerek atın sırtından indi ve yaya olarak yoluna devam etti. Hz. Ömer Kudüs'e yaklaşınca Ebu Ubeyde  ve diğer kumandanlar onu karşılamaya geldiler. Halife’nin son derece sade ve mütevazı olan kıyafeti, ötekilerin kıyafeti yanında tuhaf gözüküyordu. Bu kumandanlar Hz. Ömer’e bir at ve yeni elbiseler takdim etmişlerdi. Fakat Hz. Ömer bu ihtişamlı ata binmedi. Kendisine verilen yeni elbiseleri de giymedi. Onlara şunu söyledi: “Cenab-ı Allah'ın bize ihsan ettiği nam ve şöhret  İslam’a aittir. Kendi şahsımız için ise bu sadelik yeter!”
 
Hz. Ömer’in Kudüs’e Girişi ve Hz. Bilal’in Ağlatan Ezanı

Hz. Ömer devrin süper gücü olan bir imparatorluğun kutsal şehrini teslim almaya giderken şehre görkemli merasim ve debdebe ile değil; sade ve her zamanki gibi mütevazı bir şekilde girmişti. Hz. Ömer ilk önce Mescid-i Aksa’yı ziyaret edip Hazreti Davud’un mihrabına vardı. O’nun, Allah'a olan duasından bahseden Kuran-ı Kerim ayetlerini okudu ve huşu ile secdeye kapandı. Daha sonra da Hıristiyanların kilisesini ziyaret etti. O’nun Kudüs’e gelmesi üzerine burada toplanan kumandalara gerekli olan nasihat ve emirleri verdi. Hz. Ömer Kudüs’te geçirdiği günlerin birinde Hazreti Peygamberin müezzini Bilal’i çağırarak ondan ezanı okumasını ve Müslümanları namaza çağırmasını rica  etti. Bilal-i Habeşi(r.a.)  Rasulullah’ın(s.a.v.)  vefatından sonra hiç ezan okumadığını ve okumamaya karar verdiğini fakat Halife’nin hatırı  ve Kudüs’ün fethi için bir defaya mahsus olarak  bu emri yerine getireceğini söyledi. Hz. Bilal’in  sesinin gökyüzünü çınlattığını duyanlar Rasulullah döneminin birden gözlerinin önünde canlandığını hissettiler ve birçoğu gözyaşlarını tutamadı. Ashabın ileri gelenleri ile birlikte Hz. Ömer’de uzun müddet hıçkıra hıçkıra ağladı.


 
Önceleri Yahudilerin Kıblesi olduğundan Hristiyanlar Kudüs'ü ele geçirince güya Hazreti İsa’nın intikamını almak için bu kutsal kaya mevkiini  çöplük yaptılar. Çünkü bundan önce de Yahudiler Hazreti İsa’yı astıkları(!) yeri mezbelelik yapmışlar ve o oraya Kumame (çöplük) demişlerdi. Hz. Ömer Kudüs’ü fethedince Hıristiyanların kirletmiş oldu Davud aleyhisselâmın mihrabını temizletti. Bütün bu fütuhat hareketlerinde Hz. Ömer’in çok önem verdiği bir şey vardır ki; o da alınan bunca ganimetlerle Müslümanların dünyaya aldanmalarına mani olmak, cihadlarının esas gayesini sık sık hatırlatmasıydı. Bunun içindir ki Medine’den Şam bölgesine gelince, şöyle seslenmişti Müslümanlara:
“Ey insanlar! Sahip olduğunuz sırları ıslah ediniz ki dışınız da ıslah olsun! Ahiretiniz için çalışınız ki,   dünya işinizi halledesiniz! Biliniz ki  Adem’den bu yana hiçbir insan yoktur ki babası ölmüş olmasın! Kim cennet yoluna girmek isterse cemaatleşsin, cemaatten ayrılmasın! Çünkü şeytan, yalnız olanın arkadaşıdır. Hiç biriniz size yabancı olan –namahrem- bir kadınla yalnız kalmasın Çünkü şeytan onların üçüncüsü olur. Kim Allah yolunda güzel ameller yapılınca sevinir ve Allah’ın istemediği hareketler yapılınca da üzülürse, işte mü’min olan, odur.”
 
Müslümanlardan Kudüs’ü sulh yoluyla ilk fetheden kişi Hz. Ömer’dir. Ebu Ubeyde bin Cerrah kumandasındaki İslam orduları Ehl-i İliya  diye bahsedilen Kudüs ahalisine “Ya Müslüman olacaksınız, ya da Müslüman ülkenin vatandaşlığını kabul edeceksiniz” şeklinde bir teklif sununca uzun müzakerelerden sonra yerli halkın isteği üzerine Hz. Ömer, Hz. Ali’yi de yanına alarak Kudüs'ü teslim almaya gelmiştir. Patrikten kendisini “sahratullah” olarak tabir edilen Mescid-i  Davud’a ve Süleyman Mescidi’ne yani Mescid-i Aksa’ya götürmesini arzu etmişse de, Kamame Kilisesi ve Sahyun  Kilisesi gösterilmesi üzerine buraların Hz. Peygamberin tavsiyesine uymadığını  belirterek eski mabedin yani Mescid-i Aksa’nın yeri ve mihrabı bizzat  Hz. Ömer tarafından tayin olunmuştur. Kur’an-ı Kerim’inde  işaret ettiği  ve Müslümanlar nezdinde üçüncü  mukaddes mescid olan bu mekanda cuma namazını kıldıktan sonra bütün Kudüslülere  ve biri de sadece Hıristiyanlara ait olmak üzere iki ferman vermiştir. Hz. Ömer’in Kudüs halkına verdiği Emannâme’de şunlar yazmaktadır.
 
Hz. Ömer’in Kudüs Ahalisine Verdiği Sulh Andlaşması (EMANNAME)

Bismillahirrahmanirrahim.
 
Bu  sözleşme Allah’ın kulu, müminlerin emiri Ömer’in İliya halkına verdiği  bir emandır. Onların canlarına, mallarına,  kilise ve haçları konusunda; hastaları ve sağlıklı olanları ve  diğer insanlarına verilen bir emandır. Buna göre onlar kilise inşa etmeyecekler fakat eski kiliselerine de dokunulmayacaktır. Kiliselerinin sayısı azaltılmayacak, sahalarına dokunulmayacak ve haçlarına karışılmayacaktır. Mallarına da dokunulmayacaktır. Dinleri konusunda zorlanmayacaklardır. Onlardan hiç birine zarar da verilmeyecektir. İlya’da onlarla beraber hiçbir yahudi oturmayacaktır. Diğer şehir halkları gibi İliya halkı da cizye verecektir. Bu şehirden Rumları ve hırsızları çıkaracaklardır. Buradan çıkanlar gittikleri yere  ulaşıncaya dek malları ve canları konusunda güven içinde olacaklardır. Onlar da tıpkı İliya halkı gibi cizye  vereceklerdir. İliya halkından kim ki Rumlar gibi mallarını  alıp  çıkıp gitmek ister, kilise ve haçlarını da  terk ederse onlar da yerlerine ulaşıncaya dek canları, kiliseleri ve haçları konusunda eman içinde olacaklardır. Buraya savaşmak için gelmiş olanlar isterlerse burada kalıp İliya  halkının şartları tabi olurlar, isterlerse onlarla beraber çıkıp giderler. Halktan hasat zamanı gelinceye  kadar bir şey alınmayacaktır. Bu anlaşmaya tabi olanlar, cizye verdikleri müddetçe Allah’ın, Rasulullah’ın, Halifelerin ve müminlerin zimmetindedirler. Halid bin Velid, Amr bin As, Abdurrahman bin Avf ve Muaviye bin Ebu Süfyan şahittir.
Bu anlaşma  H. 15 senesinde yazıldı


 
Ömer( radiyallahu anh) Mescid-i Aksa’da Namaz Kılıyor

Ebu Seleme, Ebu Sinan’ın kendisine şunları aktardığını söyleyerek şöyle demiştir: Ömer(r.a.) Hz. Ka’b’a şöyle dediğini  işitim:” Ey Ka’b nerede namaz kılalım?” Ka’b  “Bana sorarsan taşın arkasında kılalım. Bu durumda Kudüs’ü önüne almış olursun” dedi. Ömer(r.a.) sen yahudilere benzedin. Böyle yapmayacağım ve Rasulullah’ın  namaz kıldığı yerde kılacağım” diyerek kıbleye  yöneldi ve namaz kıldı. Sonra da elbisesini serip orada bulunan kirleri alıp temizledi. Bunu gören insanlar de aynısını yaptılar. İbni Teymiye “Mescid-i Aksa” isminin caminin bulunduğu  tüm mekan için kullanıldığını söylemiştir. Bazı insanlar Mescid-i Aksa’nın Hz. Ömer’in taşın ön  tarafında inşa ettiği mescid olduğunu söylemişlerdir. Ömer‘in( Allah O’ndan razi olsun) Müslümanlar için inşa ettiği bu mescitte namaz kılmak müslümanlar için diğer mescidlerde  namaz kılmaktan daha faziletlidir. Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiğinde taşın üzerinde çöpler vardı ve  orası kirli haldeydi. Çünkü hıristiyanlar bunu kasıtlı olarak yapmışlardı. Bunu yahudiler burada ibadet ediyorlar diye yapmışlardı. Ömer(r.a) buranın kirlerden arındırılmasını emretti. Ömer(r.a.) Ka’b’a  “Mescidi nereye inşa etmemizi uygun görünsün?” diye sorunca “Taş’ın arkasına” demişti.  Hz.Ömer(r.a.) “Ey Yahudi evladı, sen bunu Yahudilerin işine benzettin,  aksine ben onu taşın önüne inşa edeceğim. Muhakkak ki mescidlerin  ön tarafları bize aittir” dedi.

İşte bu davranış Halife Ömer’in(r.a.) bir yüce tavrını daha göstermektedir. Bu davranış onun İslam’ın diğer semavi dinlere müsamaha, bütün mukaddesatlara  saygı gösterdiğinin, onları hakir görmediğinin  pratik delilidir. Ömer(r.a.) in kendi elbisesini kullanarak temizlediği  bu taş Yahudilerin kıblesi olup onların inancına göre Hz. Yakub’un (aleyhisselam) üzerinde Allah’la konuştuğu taştır. Hristiyanların nazarında Ömer’in (r.a.) değeri pek yüceydi. Çünkü Ömer(r.a.) onlara din hürriyetini tanımış onlara kilise ve haçları konusunda güvence vermişti. İslam fetihlerinde asl olan şehirlerin ve kalelerin fethi değil, gönüllerin fethidir. Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethinde de buna bir kez daha şahid olunmuştur.
 
Kudüs Halkıyla Yapılan Anlaşma Üzerine Birkaç Söz:
 
Hz. Ömer’in (r.a.) gerçekleştirdiği anlaşma İslam dinin, zorlamaya giden bir  din değil, bilakis müsamahakâr bir din olduğuna işaret etmektedir. Aynı zamanda bu emanname, Müslümanların Kudüs hristiyanlarına akıllarına gelmeyecek derecede bir muamele gösterdiklerini  anlatan adil bir şahittir. Halbuki normal şartlarda Hz. Ömer bölgeyi fethetmişti ve bölge ahalisine istediğini yapabilirdi. Onları istediği konuda zorlayabilirdi fakat Hz. Ömer bunu yapmadı. Çünkü İslam’ı temsil ediyordu. İslam dini, hiç kimseyi din konusunda zorlamaz. Bunu ancak kişinin kendi arzusuyla yapmasını ister. İman insanların kendisine zorlanacağı bir husus değildir. Çünkü o,  kalbî bir ameldir. Kalpleri de Allah’tan başkası bilemez. Müslümanlar, Hıristiyan din adamlarının Müslümanlarla beraber yaşayacağı konusunda güvence verdiler. Kendilerini koruma hususunda onlardan cizye talep ettiler. Bu şekilde onlar sakin bir hayatın gölgesinde Müslümanlar’a komşu olarak hayatlarını sürdüreceklerdi. Müslümanların yanıbaşında onlardan adalet görerek yaşayacaklardı.  İslam’ı yakından görecekler ve Onlar da Müslümanların müsamaha insaf ve  adaletine şahit olacaklardı. İslam’ın hakikatlerini görecekler ve daha önce İslam’a sırf uzak olduklarından dolayı onun hakikatlerini göremediklerini anlayacaklardı. Bu durum karşısında tıpkı  fethedilen diğer bölgelerde olduğu üzere, Gayrimüslimler bölükler halinde İslam’a gireceklerdir. İşte Müslümanlar onlara bu güvenceyi vermişlerdi.

 

Mehmed Kamil Gelgör
Araştırmacı
 
KAYNAKÇA
Prof. Dr. Ali Muhammed SALLABİ, II. Halife Hz. Ömer Hayatı, Şahsiyeti ve Dönemi, Ravza Yayınları İstanbul, 2008
Prof. Dr. İhsan Süreyya SIRMA, İslami Tebliğin Örnek Halifeler Dönemi, Beyan Yayınları İstanbul, 1989
Prof. Dr Ahmed AĞIRAKÇA, Hz.Ömer, Beyan Yayınları, İstanbul 1984
Dr. Musa İsmail BASİT, Dr. Hamza Zib MUSTAFA, Dr. Gassan Musa MUHİBİŞ, Dr. Said Süleyman KİK, Kudüs Tarihi, Nida Yayınları, İstanbul, 2011

1000
icon
Bedriye Duran 10 Nisan 2021 14:35

Bu konuyu bitirme tezş olarak çalışmıştım. Ama maşallah bir iki sayfayla güzel özetlemiş Allah razı olsun

0 0 Cevap Yaz
Zeynep Sude 21 Eylül 2020 17:31

Teşekkürler ,bir tarih sorusu için gelmiştim ama tüm makaleyi okudum . Güzel ve akıcı bir şekilde yazılmış ,sorumun cevabını da aldım .

0 1 Cevap Yaz
Isimsiz 18 Aralık 2017 15:15

Keşke güzel sözler diye ayirsaydiniz daha güzel olurdu. Ama yinede güzel olmuş teşekürler iyiki bu Derneği yapmısınız. .. BAŞKAN 1111111.

0 2 Cevap Yaz
duyurular DUYURULAR
editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

e-gazete E-GAZETE
arşiv HABER ARŞİVİ
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

İstanbul'dan Dünya'ya Tarih'in İzinde