İstanbul, sahip olduğu zengin bitki örtüsü, topoğrafya ve iki büyük imparatorluğa başkentlik etmiş olması gibi sebeplerle çok sayıda bahçenin tesis edildiği bir şehirdir. Bu bahçe zenginliği hakkında bugün elimizde minyatürler, gravürler, seyahatnameler ve diğer eserlerde geçen bilgiler bulunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle birlikte Bizans’tan kalma Fener Bahçesi, Çırpıcı çayırı, Çubuklu ve Kısıklı bahçeleri ihya edildiği gibi hemen hemen her padişah tarafından havası ya da manzarasından hoşlanılan alanlarda yeni bahçeler kurulmuştur. Önceleri daha çok Eyüp ve kara surlarının bulunduğu yerlerde kurulan bahçeler sonraları Haliç, Boğaziçi ve Marmara kıyılarına doğru genişledi. Bu manada Boğaz’da kurulan ilk bahçe Fatih Sultan Mehmed’in emriyle Beykoz’da kurulan Tokat Bahçesi’dir.
Lale Devri’ne kadar Payitaht’ın pek çok yerinde yeni bahçeler tesis edilir. İstanbul bahçeleri Lale Devri’nde altın devrini yaşamıştır. Bu dönemde bütün eski bahçeler elden geçirilmiş ve içlerine yeni köşkler yapılmıştır. Bu bahçelerin bazısı padişaha bazısı da saray mensuplarına aitti. Ölümler, idamlar ve mal müsadereleri ile bahçeler zaman zaman el değiştirmiştir.
Padişah’a Mahsus Hasbahçeler
Padişahlara özel eğlenme ve dinlenme alanları hasbahçeler olarak nitelendirilirdi. Bu bahçeler umumiyetle kuruldukları yerlerin adıyla anılırdı. Eğlenme, dinlenme, hava değişikliği, gezinti yapma, avlanma, atıcılık, güreş müsabakaları, şehzadelere sünnet düğünü, ziyafet, elçi kabulleri, musiki fasıllarının icrası gibi maksatlarla hasbahçeler kullanılmıştır.
Padişah ve belirli zamanlarda harem halkı tarafından kullanılan hasbahçeler, padişahların özel yaşamlarının bir parçası olduğundan doğal olarak yüksek duvarlarla çevriliydi. Bu duvarların kenarına da başta selvi olmak üzere çeşitli ağaçlar dikilirdi. Hasbahçelerde çeşitli hayvanların hatta vahşi hayvanların barındığı, av ve cirit sporunda kullanılan atlar için ahırlar bulunduğu bilinmektedir.
İstanbul’da kurulan ilk hasbahçe Eski Saray’da (Saray-ı Atik) olduğu söylenebilir. Ardından 1478’de Yeni Saray’da (Topkapı Sarayı) da bir hasbahçe tesis edilmiştir. İstanbul’da bahçe kuran başlıca padişahlar Fatih Sultan Mehmed (Eski Saray Hasbahçe, Tokat, Tersane bahçeleri), II. Selim (Tarabya bahçeleri), Kanuni Sultan Süleyman (Büyükdere, Sultaniye, Halkalı, Haydarpaşa, Üsküdar, Fener ve Yeni Saray hasbahçeleri), III. Murad (Haramidere, Kandilli), IV. Murad (Karaağaç), I. Ahmed (İstavroz-Beylerbeyi, Dolmabahçe), III. Ahmed (Kağıthane havzasındaki bahçeler)’dir.
Padişahlar genellikle ilkbahar ve yaz mevsiminde bahçelere gelerek burada kalırlardı. Göç-i hümayun (Nakl-i hümayun) kalabalık bir maiyetle gerçekleşirdi. Nadiren de olsa sonbahar ve kış mevsiminde de IV. Mehmed, II. Mustafa gibi bazı padişahların bahçelerdeki saray ve kasırlarda kaldığı görülmektedir. Bahçelere yapılan gidişler Kağıthane’ye ise at ve arabalarla, Haliç ile Boğaziçi’ne ise kayık ve sandallarla yapılırdı.
İstanbul bahçelerinde eğlenmek ve dinlenmek üzere en çok ikamet eden padişahlar III. Murad, I. Ahmed, IV. Mehmed, III. Ahmed, III. Mustafa, I. Abdülhamid ve III. Selim idi.
Saray Mensuplarının Bahçeleri
Valide sultanlar, hanım sultanlar, sadrazamlar, vezirler, şeyhülislamlar, darüssaade ağaları gibi saray mensuplarının tesis ettiği bahçeler ise kurucularının ismiyle zikredilirdi. Devlet adamlarının Dersaadet’te inşa ettiği bahçelerden öne çıkanları ise Defterdar İskender Çelebi bahçesi (Kazlıçeşme-Bakırköy), Sadrazam Siyavuş Paşa bahçesi (Bakırköy), Feridun Paşa (Emirgan) bahçesi, Gümrük emini Hasan Ağa (Kireç burnu) bahçesi, Defterdar Ekmekçizade Ahmed Paşa (Defterdar burnu) bahçesi, Sadrazam Davut Paşa bahçesi ve Hekimbaşı Salih Efendi bahçesi (Anadoluhisarı) dir.
Bahçelerin Nitelikleri ve Hususiyetleri
Osmanlı bahçeleri, Avrupa bahçelerinin aksine tabiatla iç içe ve ona müdahale etmeyen bir görünüş arz etmekteydi. Şöyle ki, setler, merdivenler, rampalarla bahçe bölünmek yerine ağaçlar, çiçekler ve hayvanlar ile bir bütünlük içindeydi. Bahçe tesisinde suyun varlığı önemli bir unsur olup süsten ziyade fayda gözetilirdi. Bahçe içlerine köşk, kasır, saray gibi ihtiyaca göre mimarî eserler de inşa edilmişti.
1835’te İstanbul’a gelen General Moltke anılarında İstanbul bahçelerindeki köşklerin tabiatla bir bütünlük halinde olduğu “Nerede oda bitiyor bahçe başlıyor, acaba fıskiye odada mı şakıyor, yoksa geniş sedir üzerindeki bahçede mi oturuyorsunuz fark etmek güçtü” diyerek hayranlığı belirtmektedir.
Fıskiyeli havuz ve selviler bahçelerin vazgeçilmez unsurlarındandı. Ayrıca bahçelere çınar, dişbudak, ıhlamur, karağaç, çitlembik, meşe, erguvan gibi çeşitli ağaçlarda dikilmekteydi. Çiçek tutkunu olan Osmanlı, bahçelerinde elbet çiçeklere de büyük önem vermekteydi. Gül, sümbül, lale, zerrin, yasemin, çiğdem, şakayık, şebboy, menekşe, nergis, leylak bahçelerde yetiştirilen çiçeklerdendi.
Evliya Çelebi seyahatnamesinde İstanbul’daki bahçelerin güzelliği ve zenginliğinden ayrıntılı olarak bahsetmektedir. Mesela Fatih’in tesis ettiği Tersane Bahçesi için, “Binlerce çeşit çeşit meyveli ağaçları, çınar, salkımsöğüt, şimşir ve fıstık çamları ile bu bağ süslenip sanki cennet bahçelerinden bir bahçe olmuştur. Allah bilir bu bağda göklere doğru baş çekmiş binlerce selvi ağaçları var ki insan hayran olup şaşırır. Bu bağa asla güneş tesir etmez bir Acem gölgeliğidir. Gece gündüz fıskiyeleri selsebil gibi akmamadır. Sayısız güzel sesli kuşların ve bülbüllerin ötüşü insanın ruhuna gıda verir. Meyvelerinden sulu şeftalisi ve kayısısı ünlüdür.” demektedir.
Bahçelerde batı tesirinin görülmeye başlandığı XVIII. ve XIX. yüzyıla kadar Osmanlı bahçeleri yukarıda bahsi geçen vasıflarını korumuşlardır. Özellikle Dolmabahçe ve Beylerbeyi Sarayı’nın bahçelerinde uygulanan Batı bahçeleri anlayışı beraberinde bahçe içinde yaşamaktan çok pencerelerden seyredilir bir hale gelmiştir.
İstanbul’daki bahçelerin sayısı yüzyıllar içinde farklılık göstermektedir. XVI. yüzyılda 18-36, XVII. yüzyılda 42-70 ve XVIII. yüzyılda ise 45-55 arasında değişmektedir.
Gerek hasbahçelerin gerek diğer bahçelerin bakım, onarım ve koruma sorumluluğu Bostancı Ocağı’na aitti. Ancak nadiren de olsa Rüstem Paşa gibi zengin devlet adamları bahçelerinin bakımını kendi kul ve kölelerine yaptırmaktaydı. Bostancı Ocağı’nın en büyük âmiri Bostancıbaşı idi. İstanbul bostancıbaşısı her sene bahçelerde yetiştirilip satılan meyve, sebze ve çiçekleri kaydederek bunları padişaha sunmakla yükümlüydü. Bostancıların sayıları zaman içinde artıp azalmakla birlikte XVIII. yüzyılda İstanbul’da altı yüz bostancı neferi olduğu bilinmektedir.
Bahçeler XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren üzerinde devlete ait kışla, baruthâne, fabrika, mühendishâne gibi yapıların inşa edilmeye başlamasıyla kuruluş amaçlarından çok başka bir amaca hizmet etmeye başlamıştır. Bu duruma örnek vermek gerekirse Salacak ile Harem arasında kalan Üsküdar bahçesi, İstanbul’un en eski ve büyük hasbahçelerindendi. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Kavak (Üsküdar) Sarayı da bu bahçe içindeydi. Üsküdar bahçesinin arsasına III. Selim tarafından 1800-1803 yıllarında Selimiye Kışlası ve cami yaptırılmıştır.
İstanbul’da bahçelerin yanı sıra sarayın meyve ve sebze ihtiyacını karşılayan bağ ve bostanlar ile halkın ve ekabirin bir arada eğlenip dinlendiği mesire alanları da bulunmaktaydı.
Hane, Konak ve Sahilhaneler ile Bahçeleri
Padişahlara ait her saray, köşk, kasır ve yalıların hasbahçeleri olduğu gibi İstanbul’daki her ev ve konakta da bakımlı bahçeler olduğu bilinmektedir.
İstanbul haneleri bir-iki odalı, en büyüğü dört beş odalı idi. Bahçeleri küçük olan evlerin yanı sıra büyük ve geniş bahçelere sahip haneler de vardı. Evlerin bahçelerinde mutlaka bir su kuyusu bulunurdu. Bahçenin büyüklüğüne göre birkaç değişik meyve ağacı olurdu. Hane sahibi zevkine göre bahçesinde gül, yasemin, ıtır, gece sefası, kadife, susam, nergis gibi çiçekler yetiştirirdi. Çoğu bahçede de salata, taze soğan, tere, nane, maydanoz, salatanın dikili olduğu kısımlar olurdu. Bahçede eğer tavuk besleniyorsa tavuk kümesi de yer alırdı. Ayrıca pek çok hanede kedi de beslenirdi.
Osmanlı İstanbulunda ekâbir ve ricalin kışın ikâmet ettikleri konaklarının hemen hepsinin etrafı yüksek duvarlarla çevrili idi. Kapıdan girilince geniş bir avlu ile karşılaşılır. Konak harem ve selamlık olmak üzere iki kısımdan oluşur. Harem ve selamlık bahçelerinin arası yüksek bir duvarla ayrılmıştır. Bunun yanı sıra konakta ayrıca ahır ve mutfak kısmı vardı. Konaktaki bahçenin bakımında sorumlu bahçevanbaşı idi. Bahçelerde genellikle kışın yaprağını dökmeyen ağaçlar bulunurdu.
Osmanlı ricâlinin yazın taşındıkları sahilhâne bahçeleri ise geniş ve müzeyyendi. Sarmaşıkların sarılı olduğu duvarlarla çevrili bu bahçelerde sebze, meyve ve çiçek yetiştirilmesi için hususi kısımlar olurdu. Bahçenin müsait bir yerinde fıskiyeli mermer bir havuz yer alırdı. Ağaçtan mamul üzeri kubbe şeklinde yuvarlak olan kameriyelerin etrafı yasemin, hanımeli ve boru çiçeği ile sardırılırdı. Bu latif bahçelerde erkekler ve kadınlar farklı zamanlarda gezintilere çıkar, kurulan mükellef sofralarda yemek yer ve mehtaplı gecelerde fasıllar icra olunurdu.
Sonuç olarak İstanbul’da padişah ve saray halkının istifadesinde olan hasbahçelerin yanı sıra devlet adamlarının tesis ettiği ve kendi isimleriyle anılan zengin bahçeler bulunmaktaydı. Ayrıca ekâbir ve ricâlin konak ve sahilhâneleri bakımlı bahçelere sahipti. Mütevazi hanelerde de zevke ve ihtiyaca göre tanzim edilmiş küçük de olsa bir bahçe vardı. Bütün bunlar bize Dersaadet’te zengin bir bahçe merakı ve kültürünün olduğu göstermektedir. Başta padişah olmak üzere herkes gücü nisbetinde bahçeler tanzim ederek buralarda çeşitli ağaç ve çiçek yetiştirmek suretiyle tabiatla iç içe bir hayat sürmekteydi.
R. Ruveyda OKUMUŞ
Tarihçi-Yazar
Kaynaklar
Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri Toplum Hayatı, c. 1, Haz. Kâzım Arısan-Duygu Arısan Günay, İstanbul, 1995.
Abdülkadir Özcan,”Bostancı”, DİA, c. 6, İstanbul, 1992, s. 308-309.
Gönül Evyapan, “Bahçe”, DİA, c. 4, İstanbul, 1991, s. 477-481.
Helmuth Von Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, (çev.) Hayrullah Örs, İstanbul, 1969.
Uğur Aktaş, İstanbul’un 100 Bahçesi, İBB Kültür A.Ş. yay, İstanbul, 2011.
Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı (Haz.), Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnâmesi İstanbul 1. Kitap 2. Cilt, YKY yay, İstanbul, 2014.
Murat Yıldız, “Padişahların Dinlenme ve Eğlenme Mekânları: İstanbul Bahçeleri”, II. Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempozyumu Bidiriler, s. 637-673, İstanbul, 2014,
Muzaffer Erdoğan, “Osmanlı Devrinde İstanbul Bahçeleri”, Vakıflar dergisi, sayı: IV, Ankara, 1958, s. 149-182.
Nurhan Atasoy, Hasbahçe Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, İstanbul, 2002.
[1] Bahçe kelimesinin aslı Farsça “bağçe” olup küçük bağ anlamındadır. Arapça’da bahçe karşılığı olarak hadika, ravza, firdevs, cennet kelimeleri kullanılmaktadır.