İstanbul’un fethi için Osmanlı ve Bizans kuvvetleri ne tür hazırlıklar yapmışlardır? 53 gün süren İstanbul’un kuşatılmasında kırılma noktaları nelerdir? Ulubatlı Hasan meselesinin iç yüzü nedir? Sultan II. Mehmed’i, “Fatih” yapan çevre ve etkenler nelerdir? Tüm soruların cevabı bu röportaj içerisinde…
Kitabınız için “İstanbul’un fetih hadisesini yeniden ele almak üzere hazırlanmıştır” diyorsunuz, bunun sebebi nedir? Bu eserin yazılması bir ihtiyaçtan dolayı mı hâsıl olmuştur?
İstanbul’un fethi ile ilgili olarak bugüne kadar etraflı ve meselelere cevap verebilen ayrıntılı inceleme yapılmamıştır. Özellikle Türkiye’de bu konu akademisyen tarihçilerin de ilgisi dışında kalmış, ilgi duyanlar ise bir nevi benzeri bilgileri tekrarlaya gelmişlerdir. Fetih olayının orijinal kaynaklar temelli yeniden ele alınması zarureti vardı. Ben bunun başlangıcını daha önce kaleme aldığım İstanbul’un Fethi Olayı ve Meseleleri (2003) adlı kitapla yapmıştım. Şimdi daha geniş bir monografi haline getirdim. Özellikle bu olay, son zamanlarda amatör ruhla yazılan birçok kitaba ve hatta romana konu oldu. Bunlarda ciddi bilgi kirliliği ve hatalar var. Doğru kaynaklara dayalı olarak konunun yeniden ele alınması gerekiyordu. Ayrıca bunu daha geniş kitlelere okutmak da lazımdı. Bu bakımdan kitapta dengeleyici her kesimine hitap edebilecek bir dili tercih etmem gerekti.
1453 öncesini incelediğimizde genellikle kaynak eser olarak Dukas, Kritovulos, Chalkokondyles isimleri ve onların eserleri ön plana çıkmaktadır. Bu yönüyle baktığımızda dönemin Osmanlı kaynakları İstanbul’un fethi konusuna sessiz kalmıştır diyebilir miyiz? Bunun sebebi nedir?
Bizans ve Latin kaynakları temelli olarak olayı ayrıntılarıyla açıklayabildiğimiz bir gerçektir. Osmanlı kaynakları bu dönem için ne yazık ki yetersizdir. Tursun Bey, Neşri, İbn Kemal ve İdris-I bitlisi gibi tarihçiler ya döneminde ya da yakın yıllarda fetih hadisesini daha geniş anlattılar, fakat bunlarda bile ciddi boşluklar var. Döneminde fethe şahit olan tarihçilerinin bu olayı neden etraflı ele almadıkları ise bambaşka sebeplere dayanıyor olsa gerek. Kitabımda buna temas ettim, niçin böyle davrandıkları hakkında yorumlarda bulundum.
II. Mehmed’in 1444-1446 yıllarını ihtiva eden ilk saltanatında hangi mühim hadiseler cereyan etmiştir? Genç sultan İlk saltanatında nelerle karşılaşmıştır?
II. Mehmed’in ilk saltanatı çok zorlu bir devreyi oluşturur. En önemli husus Çandarlı Halil Paşa ile II. Mehmed’in yanında ona akıl veren Şahabeddin ve Zağanos Paşalar arasındaki iktidar çekişmesidir. Mehmed o sırada 12 yaşındaydı ve olan biteni pek anlamıyordu. Fakat etrafındaki paşalar vasıtasıyla bu rekabette bir piyon mesabesine düşürülüdüğünü tahmin etmek kolaydır. Mehmed yine de çok cesur davranabilmiş, babasına karşı kendi hükümdarlık hukukunu dillendirebilecek bir tutum bile sergilemiştir. Bunun en önemli örneği Varna savaşı için babasıyla olan konuşmalarıdır. Kitapta buna yer vererek her iki tarafın halet-i ruhiyesini aktarmaya çalıştım.
İstanbul’un fethi için Osmanlı ve Bizans kuvvetleri ne tür hazırlıklar yapmışlardır?
Yapılan hazırlıklar öncelikle askerlerin temini ve düzeni noktasında kendini gösterir. Osmanlı tarafında bir kuşatma için gerekli olacak bütün alet-edevatın hazırlanması, askerin temini, bunların yiyecek ve barınmalarının sağlanması önemlidir. Osmanlı ordusu son derece disiplinli bir şekilde toplandı, ayrıca birçok gönüllünün de orduya iltihak ettiğini biliyoruz. Bizans taraf için dışarıdan yardım almak ön plandaydı, gerçekten de çeşitli asker, yiyecek yardımları geldi. İtalyanların yardımı bu anlamda önemlidir. Kiliselerin birleşmesinin de bu yardım talepleriyle ilgili olduğunu biliyoruz.
Şehrin muhasarası esnasında taraflar arasında bir kuvvet dengesizliğinden söz edilebilir mi? Osmanlı kuvvetlerinin Bizans kuvvetlerine nazaran sayı olarak fazla olması şehrin alınmasında önemli bir unsur olarak zikredilebilir mi?
Kuvvet dengesizliği olduğu bir gerçektir. Fakat unutulmaması gereken husus İstanbul surlarının güçlü bir şekilde tahkim edilmiş bulunmasıdır. Müdafaa edenler, sur üzerinde bulunanlar daima aşağıdan saldıranlara karşı neredeyse bire on üstün konumdadır. Bunun tarihte çok örneği vardır. Bizanslıların silah altına alabildikleri asker sayısının 15 bine yaklaştığı biliniyor. Üstelik sivil halk da mücadelede etkili rol oynadı, bunların 30-40 bin civarında olduğu ifade edilir. Osmanlı kuvvetleri ise en fazla 70 bin olmalıdır.
53 gün süren İstanbul’un kuşatılmasında kırılma noktaları nelerdir?
Bu kırılma noktaları içinde özellikle 20 Nisanda dört yardım gemisinin Haliç’e girmesi önem arz eder. Bu zor durum gemilerin karadan Haliç’e aktarılması, Zağanos Paşa’nın etkili sözleri ve Akşemseddin’in padişah üzerindeki manevi nüfuzu ile zorlukla atlatıldı. II. Mehmed neredeyse kuşatmayı kaldıracaktı. Bir başka gerilim Macar ordularının yaklaştıkları yolundaki uydurma haberler vesilesiyle yaşanmıştır ki bunda da Zağanos Paşa’nın doğru haber kaynaklarını devreye sokarak meseleyi yatıştırması önemlidir.
Hocam biliyoruz ki sizin Dünya Savaş Tarihi ile alakalı birtakım çalışmalarınız mevcut. İstanbul’un muhasarası ve Fethi esnasında Dünya Savaş Tarihi açısından baktığımızda hangi ilkler yaşanmıştır?
Bu ilkler içinde şüphesiz duvarları yıkan büyük toplar ilk planda zikredilebilir. O zamana kadar rastlanmayan ölçülerde büyük toplar dökülmüştür. Bunlar ayrıca etkili şekilde kullanılmış, yeni hedef alma şekilleriyle birlikte bir ilk gerçekleştirilmiştir. Ateşli silahların gücü ilk defa bu kuşatmayla açık şekilde belirlenmiş oluyordu. Havan tipi toplar dahi burada ilk defa kullanılmıştır.
Gemilerin karadan yürütülmesi olayı tarihte bir ilk midir? Daha önce bu tip bir vakıa ile karşılaşılmış mıdır? Önemi nedir?
Gemilerin karadan yürütülmesi daha önce de başvurulan bir taktiktir. Gazi Umur Bey burada hemen hatırlanabilir. Venedikliler de Garda gölünde benzeri bir uygulama yapmışlardı. Buradaki uygulamanın önemi, ilk defa bu çapta çok fazla sayıda geminin daha uzun bir yolla ve hazırlıkları çok önceden planlanarak karadan çekilmesidir. Bunun bir gecede olmadığını rahatlıkla tahmin edebilirisiniz. Güzergah konusundaki tartışmalara kitapta doğrudan dönemin kaynaklarına dayanarak uzun uzadıya tartıştım. Burada bunları tekrarlayacak değilim. Yalnızca bunun bir gecede gerçekleşmediğini, güzergahın ise Tophane-Haliç kesimi olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Olayın gerçek olduğunu ve şüpheye yer olmadığını da belirtememe gerek yok sanırım.
Son günlerde de medyada yer alan bir olayı size sormak istiyorum. Ulubatlı Hasan meselesinin iç yüzü nedir?
Bütün bir fetih olayını Ulubatlı Hasan’a endekslemek pek doğru değil. Mesele şudur, dönemin çağdaşı kaynaklarda surlara ilk çıkan askerin adı verilmez. Ulubatlı Hasan isminin ilk zikredilişi 1570’lerde Melissinos adlı bir metropolitin Françis adlı İstanbul’un fethinde bulunmuş bir tarihçi ve diplomatın eserini genişletmesiyle ortaya çıkan metindedir. Yani bu ad fetihten neredeyse 150 yıl sonra ortaya çıkmıştır. Francis’in orjinal nüshasında fetih olayı çık kısa anlatılırken, bu ikinci geniş nüshada birkaç eserden istifadeyle mufassal bir anlatım vardır. Ama bu istifade edilen eserlerde de Ulubatlı adı geçmiyor. Melissinos bunu nereden duydu da ekledi bilemiyoruz. İşin doğruluğu yanlışlığı bir tarafa böyle bir adın tercih edilmiş olması manidardır. Tarihte kesin konuşmak olmaz, vardır yoktur diye kestirip atmak da tarihçilik metoduna aykırı bir yaklaşımdır. İşin nasıl ve hangi şekilde ortaya çıktığının tesbiti önemlidir.
Hocam son olarak Sultan II. Mehmed’i, “Fatih” yapan çevreden ve etkenlerden bahseder misiniz?
Özellikle II. Mehmed’in henüz çocuk yaşta İstanbul gibi büyük dini ve siyasi vurgularla anılan bir şehri hedef alması ve buna dayalı bir imparatorluk tasarlaması cidden ilginçtir. Olayı bu kontekste düşünürsek “Fatih”in dünyasını anlamamız kolaylaşır. Etrafındakilerin bu yolda şüphesiz kendisine telkinleri olmuştur, burada önemli olan taraf onun ne düşündüğü ve neye inandığıdır. Fetihten sonraki faaliyetleri zaten bunun en önemli göstergesi olarak dikkat çeker. İstanbul merkezli büyük bir cihan devleti kurmanın planlarını daha ilk hükümdarlığı sonrası tasarlamış bir sultan ve onun büyük idealleri. Gerçekten üzerinde serinkanlılıkla düşünülmesi ve araştırılması gereken husus budur.