İbrahim AKKURT

Lisans ve Yüksek Lisansını İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamladı. Kapadokya Üniversitesi Turist Rehberliği bölümlerinden mezun oldu Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Tarih Bölümünde Doktora eğitimine devam etmektedir. Marmara Üniversitesi ve Medipol Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak dersler vermektedir. “Fatih Tarih Envanteri”, “Çanakkalepedia”, “Keşf-i İstanbul Gezileri”, “İstanbul'un Tarihi Mezarlıkları, Hazire, Kabir ve Türbelerinin Envanter Projesi”, “Yürü Keşfet İstanbul Projesi” lokasyon tabanlı Tarih, Kültür ve Turizm uygulaması, “Osmanlı Kültürel Mirası İzinde Medeniyetimize Yolculuk” Projesi, “İstanbul Tekkeleri Envanter Projesi”, “Zeytinburnu İlçesi’nin Tarihi Mekanlarının Tanıtım Tabelalarının Hazırlanması Projesi”, “Kültür Bakanlığı Tarihi Yarımada İmar Planı” Projelerinde “Tarihçi, Danışman ve Yazar” olarak görev almıştır. "İstanbul Tarih" ve "Tarihçe" Dergileri ile www.istanbultarih.com isimli internet sitesinin İmtiyaz Sahibi ve yazarıdır. “Fetvanın Gücü - Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi”, “İstanbul'un 100 Sultan İkinci Abdülhamid Han Eseri", “Bakıp da Göremediklerimizle İstanbul” ,"Veziriâzam Davud Paşa ve Külliyesi", "Geçmişten Günümüze Bahçelievler" isimlerinde beş kitabı bulunmaktadır. TV ve Radyo programlarının yanı sıra, tarih alanında farklı konularda yurtiçinde ve yurtdışında seminerler vermekte, Bölgesel-tematik içerikli gezilerde rehberlik yapmakta, Tarih alanında projelerde danışmanlık hizmeti vermektedir. Akkurt, 33 ülke ve 130'a yakın şehirde tarih-kültür-medeniyet anlamında gezi ve incelemelerde bulunmuştur.

Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç Ve Kutlu Davası

“Bağımsız bir Bosna devleti kuruldu, zalimler devrildi. Çok yaşadım ve yoruldum. Şimdi sevgilime kavuşmak istiyorum” diyen Aliya İzzetbegoviç 19 Ekim 2003 tarihinde 78 yaşında vefat etti. Aliya İzzetbegoviç’in naaşı, vasiyeti üzerine Türk Bayrağını simgeleyen kabrine defnedilmiştir.

18 Ekim 2017 10:10
A
a
Bosna-Hersek; Hırvatistan, Sırbistan ve Karadağ ile komşu olup, Adriyatik Denizinde Neum şehrinin bulunduğu yerden 20 km’lik bir bağlantıya sahiptir. Eski dilde “İyi insanların ülkesi” anlamına gelen “Horion Bosona”’dan türetilen Bosna ismi, ilk kez Bizans İmparatoru VII.Konstantin’in 958 yılında kaleme aldığı jeopolitik bir kitap olan “De Administrando İmperio”’da geçmektedir. Akdeniz kıyısındaki diğer şehirler gibi Bosna da tarih sahnesindeki yerini Roma İmparatorluğu içerisinde almıştır.  Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Bosna'nın yönetimi 1200'lü yıllarda bağımsızlığını elde edene kadar defalarca el değiştirmiştir. Bağımsızlığını 260 yılı aşkın bir süre koruyan Bosna Krallığı, bu süre boyunca Macarlar ve Sırplara karşı topraklarını savunmak zorunda kalmıştır.


1991’de dağılma sürecine giren Yugoslavya’da Hırvatistan, Slovenya ve Makedonya parlamentoları bağımsızlıkları resmen ilan ettiler. Bunun ardından, bir zamanlar devletin ortak ordusu olan “Yugoslavya Halk Ordusu” (JNA) kısa sürede Sırp ordusuna dönüşerek önce 27 Haziran’da Slovenya’ya, sonra da Hırvatistan’a saldırdı.  3 Mart 1992’de gerçekleşen referandumun sonuçlarından yola çıkılarak, Bosna-Hersek’in bağımsızlığı ilan edildi. Söz konusu referandum, Bosnalı Sırplar tarafından boykot edilmişti. 6 Nisan 1992 Avrupa Topluluğu Bakanlar Konseyi Bosna-Hersek’in bağımsızlığını tanıdı. Aynı gün Bosna Savaşı başladı. 20. yüzyılın sonunda, Avrupa’nın ortasında, Devlet Başkanı Miloseviç ve Genelkurmay Başkanı Perisiç’in desteği ile sözde Bosna Sırp Devleti; ve Sırp Demokrat Partisi (SDS) Başkanı olan Radovan Karadziç ve General Ratko Miladiç’in öncülüğünde Bosna Hersek’teki etnik arındırma çalışmalarına başladılar. Üç yıl boyunca Sırplar uluslararası hiçbir kuruma kulak asmayarak insanlık dışı uygulamalarını pervasızca sergilediler. Bosna Savaşı’nın sonlarına doğru Müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan Gorajde ve Srebrenica’yı ele geçirmek maksadıyla bütün güçleriyle bu iki kente saldırdılar ve tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini tüm dünyanın seyirci bakışları arasında sergilediler. BM tarafından güvenli bölge olarak ilan edildikten iki yıl sonra Srebrenica, 1995 yılının yaz ayında II. Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen en büyük toplu katliamının kurbanı oldu.



Boşnak halkı 6 Nisan 1992 tarihinden 14 Eylül 1995 tarihine kadar sürmüş olan savaşta 200 bin şehid vererek ve yurtlarından kopan 2 milyon mülteci insana rağmen özgürlüklerine kavuştular. ABD’nin Dayton kentinde parafe edilen ve Paris’te imzalanan anlaşmayla 4 yıl süren savaş resmen bitmiş olsa da, Bosna Hersek’te normal hayata dönüş kolay değildi. Dayton Barış Anlaşması’nı imzalarken söylediği şu sözler son derece mühimdir: “Bu adil bir barış olmayabilir; fakat süren bir savaştan daha iyidir” İzzetbegoviç, savaşın ardından, Bosna-Hersek’in Yugoslavya’dan bağımsızlığını kazanmasında büyük bir rol üstlenmiş ve Batı dünyası ile İslam ülkelerinin desteğini kazanmıştı.

Bağımsız bir Bosna devleti kuruldu, zalimler devrildi. Çok yaşadım ve yoruldum. Şimdi sevgilime kavuşmak istiyorum” diyen Aliya İzzetbegoviç 19 Ekim 2003 tarihinde 78 yaşında vefat etti. Aliya İzzetbegoviç’in naaşı, vasiyeti üzerine Türk Bayrağını simgeleyen kabrine defnedilmiştir.

Bilge Kral ve Kutlu Davası Aliya’nın hayatı 3 mücadele safhası ile özdeşleşmiştir adeta:


1. İslam’ı anlamak ve yaşamak mücadelesidir. 
Aliya’nın bu mücadelesi doğduğu günden ölümüne kadar sürmüştür.“Benim için iyi, doğru ve güzel olan ne varsa hepsinin adı İslam’dır” diyen Aliya, İslama bakışını “İslâm asla sırf millet olmak istememiş, manevi bir vazife ifâ eden bir “ümmet” olmak istemiştir.” sözleriyle, Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’e bakışını da “Kur’an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O’na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır.” sözleriyle ifade etmiştir. “İslam’ın ilerlemesini sakin ve teslimiyetçi kimseler değil, cesur ve isyankâr ruhlu kimseler gerçekleştirecektir” diyerek Müslüman bir insanın aksiyon sahibi bir birey olması gerektiğini vuruluyordu  Kendisine yöneltilen “Neden sık sık İslâma vurgu yapıyorsun?” sorularına şöyle cevap veriyordu; “Boşnakları Boşnak yapan; Sırplardan, Hırvatlardan ayıran dinidir. O olmazsa biz de olmayız”

Aliya, savaşın devam ettiği yıllarda havanın sisli olduğu bir kış günü, cuma namazını kılmak için Gazi Hüsrev Bey camii’ne gider. Bombardımana rağmen cami tıklım tıklım doludur. Aliya görününce İmam hutbeyi durdurur, ön saflardan ayağa kalkanlar kendisine yer vermek isterler. Ancak Aliya kişiliği yansıtan şu sözleri söyler; “Burası Allah’ın evidir. Burada faraklılık olmaz.. Allah katında en üstün olan, takva sahibi olandır. Camide herkes bulduğu yere oturur. Ben burada oturacağım. Bilmiyoruz, belki hepimiz çiğnenecek, öleceğiz; ama, İslam’ı inşallah çiğnetmeyeceğiz.. Hocam lütfen hutbeyi tamamlayın!”


 
2. Sosyalist baskılar döneminde halkı ile verdiği mücadelesidir. 
Bu mücadelenin bedelini 9 yıl hapishanede yatarak ödemiştir. Bu dönemde çeşitli işkencelere maruz kalmıştır. Hakkı her ortamda hiç çekinmeden özgürce savunan inançlı bir insandı. Aliya, kominist dönemde 9 yıl içinde iki kere hapse girdi. İlk girdiğinde 3 yıl, ikinci girdiğinde 6 yıl hapis yattı. Bu dönemde tutuklu yargılanırken hâkim diyordu ki“Savcının hakkınızda olan iddianamesini dinlediniz. Bu iddianamede geçen bu faaliyetlerden, bu eylemlerden vazgeçtiğinizi ifade edin ve sizi hemen salıvereyim” Aliya ise “Sayın hakim, ben İslam davasında bir neferim, ömrümün sonuna kadar da böyle kalacağım” diyordu. “Özgürlüğe Kaçışım” isimli eserini hapisteyken kaleme alarak şu sözleri sarf etmişti:“Beni dört duvar arasına koymakla özgürlüğümü kaybedeceğimi sanıyorlardı. Ben ise insanlık tarihi boyunca tüm filozofların, bilim adamlarının üzerine durduğu temel konular üzerine kafa yordum ve düşüncelerimi bu kitaba aktardım. Hapishane ortamında bulunduğum süre zarfında düşünerek, oturup yazarak bu kitabımı okuyan insanlarla birebir paylaşarak adeta özgürleşiyordum.”Duvarların onun için bir anlamı yoktu; bundan dolayı kitabına Özgürlüğe Kaçışım ismini vermeyi tercih etmişti.
 
3. 1992 ile 1995 yılları arasında halkıyla birlikte verdiği bağımsızlık mücadelesidir.
Öyle bir mücadeledir ki bu 400 milyonluk Avrupa’da sadece Müslüman olduğu için yok edilmek istenen bir Müslüman topluluğun ölüm kalım mücadelesidir. Bu mücadelede Aliya en ön saflardadır. Cesaret ve kararlılığıyla hemen herkesin dikkatini üzerinde toplayan İzzetbegoviç, bütün baskılara rağmen boyun eğmeyen ve inandığını hiç çekinmeden her yerde savunan bir insandı. Savaş zamanı Aliya İzzetbegovic kentte yürürken Sırplar tarafından bombardıman başlar.Yere yatan bir kadın “Başkanım, top mermileri düşüyor ve siz hâlâ yürüyorsunuz, yere yatın!” der. Cesaretiyle tanınan Aliya “Bu düşünülmüş ve uzun bir yürüyüştür” diyerek yürümeye devam eder.

Aliya, Bosna’da yeşertmek istediği İslami yapının hedeflerini şu sözleriyle anlatmaktaydı. “Hedefimiz, Müslümanların İslamlaşması; Sloganımız, İnanmak ve mücadele etmektir” ve “Hedefimiz mükemmel insan değildir. Hele mükemmel toplum hiç değildir. Tüm istediğimiz normal insanlar ve normal bir toplumdur. Allah’ım, bizi her türlü ‘mükemmellik’ten muhafaza et!’’ Genç yaşta başlattığı mücadelesiyle asimile edilmek istenen milletini, İslam kültürüyle ayağa kaldırmaya çalıştı. Mladi Müslimani diğer adıyla Genç Müslümanlar Teşkilatına girdiğinde etmiş olduğu yeminde de İslami bir bakışa sahip olduğunu göstermekteydi. “Âlemlerin Rabbi şanı yüce Allah’a hamdolsun! Gönüllü üye olduğum, Mladi Muslimani [Genç Müslümanlar] teşkilâtının mensubu olarak, Kur’an’ın bütün kurallarına bağlı kalacağıma; İslâm’ın ilkelerini kendi hayatıma ve yaşadığım toplumun hayatına kazandıracağıma ve İslâmî olmayan her şeye karşı tavizsiz mücadele edeceğime; her şeyimi, hatta İslam’ın çıkarları bunu gerektirdiği takdirde, hayatımı bile Allah yoluna feda edeceğime, Yüce Allah’ın adı üzerine yemin ederim.”

Aliya, İslamî kimliğini her zaman ve her mekanda sergilemekten çekinmeyen, inancından taviz vermeyen bir şahsiyet idi. Bu tavrını mahkemelerde yargıçlara karşı olduğu gibi birçok uluslararası kurum ve kuruluşların düzenlediği toplantılarda da ortaya koymuştur. Batı ile alakalı söylemiş olduğu şu söz çok manidardır“Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına.”

“Nehirlerimizin üstündeki köprüler yıkılmış olabilir, köprüler yeniden inşa edilebilir, ancak önemli olan halkımızın gönüllerindeki köprüleri inşa etmektir.” diyen Aliya İzzetbegoviç yakın tarihimizin en önemli ve seçkin Müslüman bilge düşünürlerinden biridir. Mütevazı, ama onurlu bir kişiliği vardı. Eleştiriye açıktı. Hayatı boyunca, Allah’a ve İslam’a göre şekillenen şahsiyetiyle, kendine olan güveniyle hep dik durmuştu. Aliya, İslam dünyasındaki liderlerin örnek alması gereken bir liderdi. Egosu, kibri olmaması, savaşın en zor anlarında askerlerle birlikte cephede olması önemli özellikleriydi. O, halkın içinden biriydi.

“Her şeye kadir olan Allah’a yemin ederim ki, köle olmayacağız” diyen Aliya’yı ve kutlu mücadelesini anlatmakta aciz kaldığımız bu yazımıza Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in şu muhteşem sözüyle son vermek istiyorum : “Şükürler olsun ki tarihe Allah hükmediyor, bize elimizden geleni yapmak düşüyor”


 
TÜRKİYE VE BOSNA
Bosna Savaşı’nda Türk halkı, Bosna cihadını ve o cihadın başkomutanı Aliya’yı elindeki imkânlar nisbetince desteklemiş, maddi-manevi elinden gelen tüm imkanları seferber etmişti. Bosna’da Sırpların ve Hırvatların katliamlarına maruz kalan Bosna halkına, silah fabrikasını kuran merhum Erbakan öncülüğündeki Türk halkıydı. Günümüzde dünyanın dört bir yanına dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin yardım eden ve dünyadaki tüm mazlumların güçlü sesi olan İHH İnsan Hak ve Hürriyetleri Vakfı yine Bosna Savaşı ile birlikte faaliyetlerine başlamıştır. Türk insanının gönlünde Bosna Cihadı ve Bilge Kralı Aliya İzzetbegoviç öyle bir müstesna mevkiye sahiptir ki, Bosna ve Aliya için birçok ezgi ve marşlar bestelenmiştir. O dönemde Bosna duyarlılığının oluşmasında eserleriyle katkı sağlayan Abdülbaki Kömür ismini zikretmez isek haksızlık yapmış oluruz. Abdülbaki Kömür bir eserinde “Uygarlık çağının işte gerçek çehresi, Çoluk çocuk demeden kan dökmekmiş cilvesi diyerek Bosna’daki durumu özetliyordu. Diğer bir eserinde ise “Bosna Hersek’te yavrular, Savaş meydanında oynar, Gözlerinde dolmuş korkular, Şefkata muhtaç duydun mu?” sözleriyle orada yaşanan dramı gözler önüne sermekteydi.

Son sözü Bosna Hersek - Sırp Savaşı yıllarında Bosna Ordusu’nda 7. Müslüman Tugayı’nı komuta eden Aliya İzzetbegoviç’in gazi komutanı Tuğgeneral Şerif Patkoviç’e veriyoruz:
“Bosna’yı anlamak için mutlaka Bosna’ya gelin, gelirseniz Bosna’yı terk etmeyeceksiniz. Gelme imkânı bulamazsanız kendi içinizdeki Bosna’yı keşfedin ki bu gerçekten insan olmaktır”
                                                       
1000
icon
kamuran 19 Ekim 2016 21:55

Bosna da mezarlığı görünce yaşayandan çok ölüsü olan bir ülke olduğunu düşündürmüştü . yaşanan katliamlar bir milleti yok etmek için yapıldı. Rabbim mazlum milletlerin yar ve yardımcısı olsun Boşnak halkı Aliya gibi bir lidere sahip olmaları onlar için bir nimettir.

0 1 Cevap Yaz
Ertan Öz 19 Ekim 2016 20:52

Bu günün Türkiyesi ile 90 karın Bosna sı çok daha farklı olurdu. Mekanı Cennet olsun

0 0 Cevap Yaz
Mâvi Zeynep 19 Ekim 2016 12:20

Örnek alınması gereken bir hayat, bir mücâdele, bir kararlılık.. Rabbim mekân-ı ebediyesini cennet eylesin.. Son derece doyurucu bir yazı idi, Allah râzı olsun.. Kaleminizin istikâmeti hep Hak'tan ve haklıdan yana olması temennisi ile V'esselam..

0 1 Cevap Yaz
duyurular DUYURULAR
editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

arşiv HABER ARŞİVİ
linkler LİNKLER
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

İstanbul'dan Dünya'ya Tarih'in İzinde