Sultan İkinci Abdülhamid Han, Osmanlı Devleti’nin son ve zor zamanlarında (1876-1909) Osmanlı Devleti’nin 34. hükümdarı olarak görev yapmıştır. Saltanatı döneminde gemisini selamet sahiline ulaştırmaya çalışan bir kaptan edasıyla çırpınmış ve yıkılması beklenen devleti mahirane siyaseti, uygulamaya koyduğu dâhiyane icraatları sayesinde ayakta tutmuş, hatta büyük devletlerle yarışır hale getirmiştir. Saltanatı döneminde uğraştığı en büyük sorunlardan birisi olan Siyonizm’in Filistin’e yerleşme çabaları karşısında dimdik durmuş ve para karşılığında Filistin topraklarını isteyen heyeti huzurundan kovmuştur.
Osmanlı Devleti’nin Son Dönemlerinde İdari Olarak Filistin
Osmanlıların “Arz-ı Filistin” dedikleri topraklar üç coğrafi bölgeden oluşuyordu. Bunlar; Kâzımiye Nehri’yle Mukatta Nehri arasındaki bölge “Akka Sancağı”, Mukatta Nehri’yle Zeruludce Nehri’nin kaynağı arasındaki “Nablus Sancağı” ve Nablus’un güneyinde Berseba Vadisine kadar olan mıntıka “Kudüs Sancağı”’ idi.
Osmanlıların mülki idare sistemine göre Kudüs; 1887 yılında merkeze bağlı müstakil bir mutasarrıflık haline getirilmiştir. Bir yıl sonra Beyrut Vilayeti oluşturulmuş ve Kuzey Filistin’deki iki sancak, Nablus ve Akka bu vilayetin sınırları içine alınmıştır. Böylece Filistin iki kısma ayrılmıştı. Filistin’in kuzeyi Beyrut Valiliği’nden idare edilirken, Kudüs mutasarrıflığı, mukaddes toprakların güney kısmından mesuldü. Beyrut vilayetine bağlı Akka Sancağı’nın her biri bir kaymakamın idaresinde olan ve merkez Akka kazası, Hayfa, Tiberyas, Safed ve Nasıra (Nazareth)’dan oluşan beş kazası vardı. Osmanlıların “Nablus” dediği sancak ise merkez kaza, Cenin, Beni Sa’b ve Cema’in olmak üzere dört kazadan oluşuyordu. Kudüs-i Şerif Mutasarrıflığı ise 127 köyden oluşan merkez livası, 58 köyden oluşan Yafa, 91 köyden oluşan Gazze ve 52 köyden oluşan Halilü’r Rahman kazalarına bölünmüştü.
II. Abdülhamid Döneminde Filistin Meselesinin Ortaya Çıkışı
Filistin Meselesi; Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşme arzuları ve bunu hayata geçirmeleri sonucu ortaya çıkan meseledir. M.Ö. 586 yılında Babil Kralı Nebukadnezar tarafından Kudüs’ten Babil’e sürülen Yahudiler, tarih boyunca dünyanın çeşitli bölgelerinde dağınık bir şekilde hayat sürmüşlerdir. Dünyanın farklı coğrafyalarında dağınık bir şekilde yaşayan Yahudiler, tarih boyunca devamlı Kudüs’e dönme ve merkezi Kudüs olan bir devlet kurma fikrinin özlemini kurmuşlardır. İngiltere, 19. asrın başlarında, Ortadoğu’nun zenginliklerinden faydalanmak, dünya hâkimiyetini devam ettirebilmek ve İslâm ülkelerini bölmek için, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması ve bunun için dünya Yahudilerini bir bayrak altında toplama fikrini otaya attı. Bu fikir, Avrupa, Amerika ve Rusya’da hızla yayıldı. İngiltere’de İngiliz Hükümeti ve Yahudiler, Sir Herry Finch isimli bir avukata “Calling of the Jews” isimli bir kitap yazdırdılar. Bu kitapta, Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulması fikri savunularak kamuoyu meydana getirildi. Musos Haim Montefiore isimli bir İtalyan Yahudisi, Londra’da büyük bir servet edinmişti. Filistin’de Yahudi Devleti kurma fikrine uyarak, 1824’te Filistin’e göç etti ve 1837 senesine kadar Filistin’de kaldı. Bu tarihte Filistin’de 8000 Yahudi bulunuyordu. Bu kadar az kişi ile devlet kurulamayacağını anlayınca, Londra’ya döndü. 1837 tarihinde bastırdığı bir kitapla, Filistin’in ziraata elverişli olduğunu ve Yahudilerin Filistin’e göçünü teşvik etti. İngiltere hükümeti, bir tamimle Filistin’deki İngiliz konsolosluklarını, Yahudileri himayeye memur etti. 1862’de Hess isimli bir Alman Yahudisi, “Roma ve Kudüs“ isimli kitabında; Yahudi davasının ortaya atılacağı ve emellerinin tahakkuk edeceği günün yaklaştığını, her ne pahasına olursa olsun Filistin’de bir Yahudi devleti kurulacağını, Fransa’nın bu işte yardımcı olacağını, Fransız ihtilâlinin bu maksatla yapıldığını yazdı. Hess’in eserine cevap veren Fransız muharriri Ernest Laharn, kurulacak Yahudi devletinin sınırlarının dar olmayacağını söyledi. 1878’de Rusya’da Yahudi talebeler, muhtelif cemiyetler kurdular. Hayfa yakınlarında iki bin dönüm arazi alınarak, Mikfeh İsrael adıyla bir ziraat okulu kuruldu. Rusya’da Siyonizm’i sevenler cemiyeti kuruldu. Filistin’e Yahudilerin göçünü teşvik ettiler. Yine bu gayeyle kurulan “Bilu” ve “Hovevei Ziyon” gibi faal cemiyetler, 1881’de Çar İkinci Aleksandr öldürüldükten sonra, faaliyetlerini daha da arttırdılar. Filistin’de birçok koloni kurdular. 1884 yılında Silezya’nın Kattowitz şehrinde ilk “Yahudi Millî Kongresi” toplandı. Kongre başkanlığını Rus Yahudisi Leon Pinsker yaptı. 1891 de Rusya’dan Kudüs’e gelen El-Leze Ben Yehuda, Yahudi lisanının kaybolmaması için, İbranice lügat neşretti. Alman Yahudisi Hırsch, Yahudi devletinin Arjantin’de kurulması fikrini ileri sürdü. Yahudi muharrir Shmaryahu Levin “Youth in Revolt” eseri ile Yahudi devletinin Arjantin’de kurulması fikrinin, Yahudi davasına ihanet olduğunu söyledi. 1896’da Avusturyalı gazeteci Yahudi Theodor Herzl, Der Juden Statt (Yahudi Devleti) isimli bir kitap yazdı. Bu kitap, Siyonizm’in kuruluşunu temin etti. 1897’de Dünya Siyonist Teşkilâtı kuruldu. 1897’ye kadar Yahudilerin, Filistin’de toplanması ve Yahudi devleti kurulması bir fikir iken, 1897’de hedef oldu.
Sultan İkinci Abdülhamid’in Filistin’e Yahudi Göçü Hususunda Aldığı Tedbirler
Sultan II. Abdülhamid, 1876-1909 tarihleri arasındaki saltanatı süresince Filistin ve kutsal topraklar üzerinde özellikle Yahudiler tarafından oynanan oyunlara dikkatle yaklaşmıştır. Bu sebeple tahta çıkışının ilk yıllarından itibaren Yahudilerin Kudüs ve civarında sürekli ikametini yasaklayan fermanlar çıkarmıştır. Siyonistler Filistin’e yerleşmek için attıkları her adımın karşısında Sultan II. Abdülhamid’i bulmuşlardır.
Filistin’de bir Yahudi devleti kurma gayesinin gerçekleşmesi yolunda bölgedeki Yahudi nüfusunu arttırmak için ilk etapta buraya göçü sağlamaya çalışmışlardır. Sultan İkinci Abdülhamid Han, Yahudilerin bu tehlikeli niyetini sezdiği için 1882 yılında hac maksadı dışında hiçbir Yahudinin Kudüs’e sokulmamasını emretmişti. Lakin Yahudilerin yerli taşeronlar kullanarak gizli gizli arazi satın aldıklarını öğrenince 5 Mart 1883 tarihli bir kanunla bu gizli satışlar iptal edilmiş, oraya gönderilen heyetlerle yahudilerin maksatları ve nihai hedefleri üzerine Filistin ahâlisi bilinçlendirilmiştir. Yine de satmak isteyenlerin arazisi Sultan II. Abdülhamid nâmına satın alınmaya başlanmıştır. Bu defa Osmanlı tebası olan Yahudilerin bu faaliyetleri yürüttüğü görülmüş, bunun üzerine 3 Nisan 1893 tarihinde Filistin’de Yahudilerin arazi satın almaları hususundaki yasak Osmanlı vatandaşı olan Yahudi asıllı kimselere de teşmil edilmiştir. 1883’te çıkarılan bir irade-i seniyye ile de Yahudilere mülk satışı yasaklanmıştır. Ayrıca padişah Hazine-i Hassa’daki şahsi mal varlığı ile Filistin’de mümkün olduğu kadar fazla toprak alarak, Yahudilerin toprak satın almalarını engellemeye çalışmıştır.
1891’de çıkarılan bir irade-i seniyye ile hiçbir yahudinin Osmanlı vatandaşlığına alınmayacağı ve Yahudilerin Osmanlı topraklarına yerleşmelerine müsaade edilmeyeceği belirtmiştir. Daha sonra çıkarılan bir emir ile de başta Filistin olmak üzere bütün Osmanlı topraklarında Yahudilere toprak ve mülk satışı yasaklanmıştır. Yahudiler Filistin’e kanuni olarak yerleşmenin mümkün olmadığını anlayınca artık hileli yollara başvurmaya başlamışlardır. Rus ve Doğu Avrupa Yahudileri önce Almanya, Avusturya veya İngiltere’ye uğrayıp bu devletlerin vatandaşlığına geçip sonra Filistin’e sızmışlardır. Bunu gören Osmanlı Dâhiliye Nezareti yeni tedbir alarak, 1898 Ağustos ayında Kudüs mutasarrıfı, yabancı devletlerin Filistin temsilcilerine bir bildiri dağıtarak, bundan böyle Filistin’in milliyet farkı gözetilmeksizin bütün Yahudilere kapalı olduğu tebliğ edilmiştir.
Thedore Herzl’in Filistin Konusundaki Girişimleri
Sultan II. Abdülhamid tahta çıktığında iki ehemmiyetli meseleyi, birer ateş topu gibi kucağında buldu. Bunlardan birisi 93 harbine neden olan Türk-Rus gerginliği idi. Bunların ikinci ise Yahudi ve Siyonizm meselesi idi. Sultan II.Abdülhamid’den önceki Siyonist faaliyetleri bir Yahudi Tarihi mütehassısı olan Yaşar Kutluay “Siyonizm ve Türkiye” isimli kitabında anlatmaktadır. 1789 Fransız İhtilali’nden sonra milli devletlerin teşekkülü ile birlikte 1894 tarihli Dreyfus misalinde görüldüğü gibi anti-semitizm kuvvetlenmiş buna karşı bir reaksiyon olarak Siyonist faaliyetlerde bir gelişme vukuu bulmuştur. Bu sırada bilhassa Rusya’da Yahudiler katliama tabi tutuluyorlardı. Böylece Siyonizmin siyasi safhası ortaya çıkmış oluyordu ki bunun belli başlı amilleri haham, yehuda, alkalai vb. birçok Yahudi zengini ve mütefekkiridir. Bunların en dikkate şayan olanı baron Maurice de Hirsch’tir. Fakat siyasi Siyonizmi beynelmilel (uluslararası) arenaya taşıyarak onu bir dünya meselesi haline getiren kişi Theodor Herzl’dir. Bu sebeble kendisi Politik Siyonizm’in kurucusu veya babası olarak kabul edilmektedir. Viyana’da yayınlanan Neue Frie Presse gazetesinin Paris muhabiri olan Theodor Herzl, gazetecilik mesleğinden istifade ederek, Batı’daki nüfuzlu Yahudi ailelerin durumlarını inceden inceye tedkik etti. Neticede, Yahudilerin Filistin’e dönmek için kuvvet ve kudretlerinin kâfi gelebileceğine hükmetti. Bunun için önce fikirlerini yaymak gerekiyordu. 1896 yılında fikirlerini anlatan “Der Juden Statt” yani “Yahudi Devleti” ismiyle, Almanca bir kitap yayınladı.
Theodor Herzl, Haziran 1896’da Sultan Abdülhamid’le görüşmek için Viyana’dan İstanbul’a geldi. Theodor Herzl’in beraberinde aslen Polonyalı olup, padişahın Avrupa’da istihbarat hizmeti görmesi ile tanınan Newlinsk de vardı. Herzl, Newlinski’yi para ile elde ederek, O’nu Sultan Abdülhamid’e karşı tekliflerini iletmede aracı olarak kullanmak istiyordu. Herzl, Newlinski’den Sultan II. Abdülhamid konusunda şunları öğrenmişti;
“Newlinsky’e göre Sultan Abdülhamid bize Anadolu’da bir yeri çok geçmeden verir. Onun için paranın önemi yoktur, paraya mutlak olarak hiç değer vermemektedir. Fakat Sultan’ı kazanacak başka bir yol vardır: Onu Ermeni Meselesi’nde desteklemek. Newlinsky bana, Ermeni meselesinde Yahudilerin yardım etmesi karşılığında, dönüşünde işlerinin hallinde Yahudilerden gördüğü yardımı Sultan’a anlatacağını ve bu konuda Sultan’ın lütüfkar davranacağını söyledi”
Newlinsk padişah ile Theodor Herzl’i karşılıklı olarak görüştürmeye muvaffak olamadı. Sultan, Herzl’e bir yaverini memur ederek İstanbul’un gezilecek yerlerini gezdirtti. Böylece onu göz hapsinde tutarak devlet ricalinden kimlerle temas kurduğunu ve Herzl’in dilinin altındaki baklayı anlamaya çalıştı. Padişah İstanbul’a geldiklerinden 12 gün sonra Newlinsk’yi yalnız olarak huzuruna kabul etti. Newlinsk’den Theodor Herzl’in geleceğe ait planlarını, bu maksatla devlete yaptığı teklifleri dinledi ve netice olarak bunların hepsini kati bir lisan ile reddetti. Zira padişahtan randevu ümidiyle beklerken sadrazam Halil Rıfat Paşa ve İzzet Paşa ile görüşme ve düşüncelerini onlara aktarma fırsatı bulan Herzl, onlardan da Sultan Abdülhamid’in cevabına benzer bir red cevabı aldı. Yaşar Kutluayın yayınladığı hatıratından Newlinsk’nin, padişah’ın cevabını Theodor Herzl’e hafifleterek naklettiği anlaşılmaktadır. Herzl, II. Abdülhamid’in vereceği cevabı büyük bir heyecan ile bekliyordu. Huzurdan dönen Newlinsk’yi karşısında gören Herzl, Newlinski’ye hitaben:
“-Ne dedi? Ne dedi? diye sordu.
Newlinsk’nin cevabı şöyle idi:
“-Hiçbir şey yapamadım. Zat-ı şahane bu konuda hiçbir şey işitmek istemiyor.
Sultan dedi ki:
“- Eğer Bay Herzl, senin bana arkadaşım olduğum gibi bir arkadaşın ise, O’na nasihat et, bu hususta bir başka adım atmasın. Ben bir karış toprak bile olsa toprak satamam. Zira bu vatan bana ait değil, milletime aittir. Benim milletim, bu imparatorluğu savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanları ile verimli kılmışlardır. Bu topraklar bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımızla sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer-ikişer Plevne’de şehid düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermişlerdir. Osmanlı Devleti, bana ait değil, Türk milletine aittir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler, milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin’e karşılıksız sahip olabilirler. Bizim cesetlerimiz taksim yapılabilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına razı değilim. “
Sultan II. Abdülhamid Han, Filistin Topraklarını para karşılığında telep eden Siyonist Heyeti Huzurundan Kovuyor
Bu olaydan 1 yıl sonra Theodor Herzl, fikirlerini tüm dünya Yahudilerine duyurmak için 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde bir Yahudi Kongresi topladı. Bu, Yahudilerin Filistin’e dönme haraketini temsil eden Siyonizmin ilk kongresidir. Birinci Dünya Siyonist Kongresi sonunda yayınlanan “Basel Deklarasyonu’na göre, Filistin’de bir “yurt” edinilmesi için çalışılacak, Dünyadaki Yahudiler, dernekler organize olacaklar, Yahudi “milli duygusu” güçlendirilecek ve devletlerin desteğini sağlamaya çaba gösterilecekti. Basel Kongresi politik Siyonizm’i doğurarak Dünya Siyonist Örgütü’nü de vücuda getirmiş oldu. Basel Kongresinde alınan kararlar tüm insanlığın ifsadını öngören maddelerden oluşmaktaydı.(Bkn; Siyon Protokolleri)
Thedore Herzl’in ilk ziyaretinden 4 sene sonra Osmanlı Devleti’nin Selanik Mebusu Yahudi Emmanuel Carasso, Siyonist bir heyetle 17 Eylül 1901 de Sultan II. Abdülhamid’in huzuruna çıkarak, Rusya’da zulüm gören Yahudilerin Filistin’e yerleştirilmeleri ve Yahudilere Filistin’de muhtariyet verilmesi karşılığı olarak 20 milyon altın teklif etmiştir. Bu tekliflere sinirlenen Sultan II. Abdülhamid, heyeti huzurundan kovmuştur.
Sonuç
Sultan Abdülhamid Han, saltanatının ilk yıllarında (1880-1895) Filistin’e yerleşmek ve ileride o bölgede bir devlet kurmak isteyen Yahudilerin göçünü engellemek amacıyla iradeler ve fermanlar yayınlayamak suretiyle tedbirler almış, Saltanatının ikinci evresini teşkil eden (1895-1909) yıllarında ise Siyonistlerin Filistin’e toplu göçleri karşılığında bir takım vaatlerine karşı çıkmıştır. Sultan Abdülhamid “Yahudilerin Filistin’e yerleşmesini kabul etmek dindaşlarımızın ölüm fermanını imzalamaktır” diyerek sanki olacakları görmüştür. Sultan Abdülhamid, Kudüs ve çevresine özel önem vermiş, o bölgede yabancılara toprak satışını engellemiştir. Sultan Abdülhamid’i tahttan indiren İttihat ve Terakki mensupları devlet idaresindeki hassasiyeti kavrayamamışlar ve Filistin’e Yahudi göçünü serbest bırakmışlardır. Yaptıkları hataların farkına varan Enver Paşa “Yaptığım bütün her şeyin hesabını verebilirim, fakat bizim en büyük hatamız Sultan Abdülhamid’i anlayamamak ve Siyonizm’e alet olmaklığımızdır” diyerek acı pişmanlığını dile getirmiştir. Osmanlı Devleti’nin en zor döneminde maddi olarak Osmanlı’yı kalkındıracak tekliflerde bulunan Siyonist heyeti, huzurundan kovan ve her ne pahasına olursa olsun Filistin’den toprak sattırmayan Sultan Abdülhamid Han için Filistin Dışişleri Bakanlığı yapmış Refik Şakir En-Nedşe “Sultan Abdülhamid Filistin için tahtını keybeden hükümdardır” ifadesini kullanmaktadır. Siyonistler karşısında Abdülhamidî bir duruş sergileyen Sultan Abdülhamid Han için bugün Filistinliler, Sultan Abdülhamid ismini zikrettiklerinde sonunda r.a.(radıyallahu anh) Allah ondan razı olsun demektedirler. Ve bizler Sultan Abdülhamid Han’ın torunları olarak Filistin Davasının ilk mazlumu olan Sultan Abdülhamid’in yolunu sürdürüp, Filistin Meselesini benimseyip, tüm gücümüzle Filistin’in özgürleşmesi için çalışmayı tarihi bir vazife olarak görmeli ve bu hususta gereken gayreti göstermeliyiz.
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın Filistin’e Yaptığı Hizmetlerinden Bazıları
Sultan Abdülhamid döneminde kutsal şehirde pek çok imar ve tamir faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Ayrıca şehrin alt yapısı ve su tesisatıyla ilgili yapılar elden geçirilmiş, Kayıtbay Sebili olarak bilinen sebil tamir edilmiş ve Halil Kapısının karşısında inşa edilmiştir (1907). Halil Kapısının üstüne aynı yıl bir saat kulesi kurulmuştur. Sultan II. Abdülhamid döneminde gerçekleştirilen şehrin ve etrafındaki bölgelerin ekonomik canlanmasında büyük etkisi bulunan projelerden birisi de Kudüs ile Yafa arasında yaldaşık 86,630 km uzunluğunda demiryolu yapılmasıdır. Demiryolu inşasına M. 1890 yılında başlanmış, M. 1892’de bitirilmiş, aynı yılda hizmete açılmıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti Kudüs’te bir yol ağı kurmuş ve kutsal şehri Filistin’in orta ve güney bölgelerindeki Ramallah, Beytüllahim, El-Halil ve Eriha gibi şehirlerle birbirine bağlamıştır. 19. asrın başından itibaren Kudüs belediyesi sağlık hizmet İr rini iyileştirmek için büyük çaba harcamıştır. 1892 yılında Belediye Hastanesinin açılması da bu alanda yapılan faaliyetleri arasındadır. 1892 yılında şehrin ortasında Yafa caddesinde bir park açılmıştır. 20. Asrın başlamasıyla şehirdeki kültürel faaliyetler de artmıştır. Eski eserler müzesi açılmış. M. 1901’de Halil Kapısı yakınında bir tiyatro kurulmuş, bu tiyatroda Arapça, Türkçe, Fransızca oyunlar sahnelenmeye başlamıştır. Kubbestü’s Sahra’nın dış cephesinin restorasyonunu yaptırmış, cami dış cephesinin üzerindeki çinilerin bir ucundan bir ucuna Yasin süresini yazdırmıştır.
İbrahim Akkurt
KAYNAKLAR
BOA (Başbakanlık Osmanlı Arşivleri)
BOA, İ. DH. No: 96881
BOA, İ. MMS. No: 123/5276
BOA, İ. DH. No: 97030
BOA. Y. PRK. ML. No: 23/8
BOA. A. MKT. MVL. 93/38
BOA. Y. PRK. TKM. 38/51
BOA. Y. PRK. TKM. 41/5
BOA. Y. MTV. 285/ 162
BOA. MV. 184/ 67
BOA, Y. PRK. BŞK. 80/55
Prof. Dr. Vahdettin Engin, Pazarlık, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2010
Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul 2002
Refik Şakir En-Nedşe, Sultan II. Abdülhamid ve Filistin, Semerkand Yayınları, İstanbul 2004
Doç. Dr. Yaşar Kutluay, Siyonizm ve Türkiye, Çatı Yayınları, İstanbul 2004
Özkan F. Kocaoğlu, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın Filistin’de Toprak Satışını Yasaklaması, Yedikıta Dergisi, Şubat 2009
Dr. Musa İsmail BASİT, Dr. Hamza Zib MUSTAFA, Dr. Gassan Musa MUHİBİŞ, Dr. Said Süleyman KİK, Kudüs Tarihi, Nida Yayınları, İstanbul, 2011
ALLAH C. C TEKRAR O ŞANLI TARİHİMİZE KAVUŞMAYI YERYÜZÜNDE ADALETİ TESİS ETMEYİ NASİP ETSİN İNŞALLAH AMİN