Haliç’e hâkim bir noktada İstanbul’un 4.tepesi üzerine yayılmış bölge, Bizans Döneminde; tepe üzerine konumlandırılmış sivil ve dini yapılar, istinat duvarları üzerine oturtulan teraslarıyla ve yer altı su yapılarıyla ön plana çıkmaktaydı. Osmanlı döneminde ise, şirin ahşap konutların hâkim olduğu konut ağırlıklı bir yerleşim yeri olmuştur. Zeyrek, İstanbul’daki UNESCO Dünya Mirası alanı içerinde yer alan 4 bölgeden birisidir.
Rotamıza Fatih İtfaiye durağı arkasındaki Hava Şehitleri Parkı’ndan başlıyoruz. Parkın ortasında bulunan Teyyare Şehitleri Anıtı, 1.Dünya Savaşı sırasında İstanbul’dan Kahire’ye gerçekleştirilen uçuşta, düşen uçaklardaki şehid olan 3 askerin anısını yaşatmaktadır. Havacılık tarihimizin ilk şehidleri olan Fethi, Sadık ve Nuri Beyler adına dikilen bu anıt, kırık bir sütun şeklindedir. Hemen yanında yer alan ve günümüzde Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi Rektörlük Binası olarak kullanılan Şehremaneti Fatih Binası ve İstanbul İtfaiyesi’nin kullanımındaki Fatih Kimyahanesi binaları Ulusal Mimarlık dönemi yapıları olarak dikkatimizi çekmekte.
Roma İmparatoru Valens tarafından 4.yüzyılda yaptırılan Su Kemeri’nden Zeyrek’e doğru ilerlediğimizde Kadınlar Pazarı bizleri karşılıyor. Balkan Savaşları’nda İstanbul’a göç etmek zorunda kalan hanımefendilerin ürünlerini satmak için tezgah açtıkları pazar, bugünlerde lokantalarıyla, kasaplarıyla, kuru bakliyat ve aktar dükkanlarıyla Fatih’in önemli lezzet duraklarından birisi olmuştur.
Valens ya da diğer ismiyle Bozdoğan Su Kemeri’ne bitişik 1596 tarihli Gazanfer Ağa Medresesi, Gazanfer Ağa Türbesi, sebil ve çeşmesiyle küçük bir külliye biçimindedir. Sultan 3.Mehmed’in Hasodabaşısı Gazanfer Ağa tarafından bölgeye armağan edilen külliyenin mimarı, Mimarbaşı Davud Ağa’dır. Külliye’nin çaprazında bulunan Sultan Birinci Ahmed devrinin Şeyhülislamı Sunullah Efendi’nin 1612 tarihli türbesi ve Hüsambey Tezgahçılar Cami, bölgenin tarihine ışık tutmakta.
Kadınlar Pazarı’ndan Zeyrek Camii’ye doğru yolumuza devam ederken, Barbaros Hayreddin Paşa’nın Beşiktaş’ta maalesef günümüze ulaşamayan medresesine gelir getirmesi amacıyla yaptırdığı Çinili Hamam ile 1580 tarihli Ümmü Gülsüm Çivicizade Camii bizleri selamlıyor. Abdülaziz Bekkine ve Mehmed Zahid Kotku gibi büyük şahsiyetlerin görev yaptığı camii, Kadınlar Pazarı’nın sonunda yer almakta.
Yolun sonunda ilim ve gönül insanının manevi huzurunda buluyoruz kendimizi. 2.Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni dönemlerinde 23 yıl Şeyhülislamlık yapmış, zühdü, takvası ve doğruluğu ile meşhur olan Zenbilli Ali Efendi’yi fatihalarımızla selamlıyoruz. Yaptırdığı sıbyan mektebinin bahçesine defnedilen Zenbilli Ali Efendi’ye, “Zenbilli” denilmesinin sebebi ise; Şeyhülislamlığı döneminde kendisine sorulan soruları evinin balkonundan bir zenbil sarkıtarak alması ve cevaplayıp tekrar zenbili ile sarkıtmasından dolayıdır.
Bizans Döneminde Manastırlar Bölgesi olarak ta bilinen bölgenin merkezini oluşturan yapı günümüzde Zeyrek Camii olarak bilinen Pantakrator (Evrenin hâkimi) Manastırı Kilisesi ismiyle yapılıp Hz. İsa’ya atfedilen mekândır. Ayasofya’dan sonra İstanbul’daki bu en büyük ve en eski Bizans kilisesi olan yapı; 12.Yüzyılın başlarında İmparator İoannes Komnenos ve eşi Eirene tarafından yaptırılmıştır. Yan yana üç binadan oluşan kilise, Ortaçağ Bizans mimarisinin en iyi örneklerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üç bölümden oluşan yapının en büyük bölümü Pantakrator (Evrenin hâkimi) Hz. İsa’ya sunulan kısım, bunun kuzeyinde Şefkatli Hz. Meryem’e sunulan küçük bir kilisenin olduğu ikinci kısım ve bu ikisi arasında Baş Melek Mikail'in adına eklenen mezar şapelinden oluşmaktadır. 1124 yılında ölen İmparotiçe Eirene başta olmak üzere, birçok Bizans İmparatoru ile İmparatoriçesinin bu şapele defnedildiği rivayet edilmektedir. Mimar Nikeferos'un inşa ettiği yapılar topluluğunda; 700 rahibin eğitim gördüğü manastır, 50 yatak kapasiteli hastane, kütüphane, tıp mektebi, eczane ve ayazma gibi unsurların varlığından bahsedilmektedir. 1204 yılında gerçekleşen 4.Haçlı Seferi’nde el konulan manastır, Latinler tarafından çalınıp yağmalanan İstanbul’un zenginliklerinin saklandığı bir depo olmuştur.
İstanbul’un Fethi sonrası Pantakrator Manastırı, şehir halkının ihtiyaçlarına cevap verebilmek gayesiyle medrese ve camiye çevrilmiştir. Günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin amblemindeki 1453 tarihi de geleneksel bir yaklaşım ile bu medresedeki eğitimin başlangıç tarihi referans alındığını göstermektedir. İstanbul’un ilk medresesi sayılan medresenin, ilk müderrisi Molla Zeyrek Mehmed Efendi’den dolayı camiye Zeyrek Camisi denilmiştir. Farsça uyanık, zeki, akıllı anlamına gelen Zeyrek, yapıya ismini verdiği gibi bölge de bu isimle anılagelmiştir.
Şeyh Süleyman Mescidi, Zeyrek Sarnıcı, Eski İmaret Camii, 3 nimel ceyş kabri bölgedeki diğer önemli mekanlardır.
Zeyrek Cami’nin hemen arka sokağında İstanbul’un 3 büyük evliyalarından birisi sayılan Mehmed Emin Tokadi Hazretleri’ni ziyaret edip yanındaki Piri Mehmed Paşa Camii’ni gördükten sonra, İstanbul’un en güzel seyir teraslarından birine misafir oluyoruz.
Fatih Belediyesi tarafından işletilen Zeyrek Kafe, İstanbul’u panoramik olarak izleyebileceğiniz en güzel mekânlardan birisi. Çay ve kahvelerinizi yudumladığınız esnada; Haliç, Marmara Denizi ve Tarihi Yarımada adeta ayaklarınızın altında. Aynı zamanda buradan görülen mekânlar, belediye tarafından hazırlanan panorama bir tablo ile tanıtılmakta ve karekod uygulaması ile cep telefonlarına indirilmektedir.
Bir sonraki gezi rotamızda buluşmak ümidiyle…
İbrahim AKKURT
Tarihçi - Yazar