E-5 üzerinden seyahat edenler Topkapı mezarlıkları hizasından geçerken ahşap eyvanlarını ve zarif minaresini görebilirler. Hendese mükemmelliği ve duvarlarındaki çinileriyle bize 15. yüzyıl Türk mimarisinin pırlanta bir örneğini sunan camiyi 1591-92 yıllarında Arakiyeci İbrahim Ağa yaptırmıştır. Arakiye keçeden yapılan şapkaya verilen isimdir. Bu caminin yapılışı ile alakalı ilginç bir hikâyesi vardır.
Rüyaya amel edilir mi demeyin…
Camiyi yaptıran Arakiyeci (keçeden takke yapan) İbrahim Ağa, eski İstanbul’un Topkapısı’nda yaşayan bir garibandı. Kendisi ne kadar fakirse, gönlü o kadar zengindi. Ördüğü takkeleri, serpuşları çarşı pazar dolaşarak satar, karısıyla birlikte zar-zor geçinirdi. Zar-zor geçinirdi ya, yine de ebedi bir emeli, bir büyük hedefi vardı: Surların kıyısına bir cami yaptırmak istiyordu… Hep bunu konuşuyor. bunun hayalini kuruyordu. Hangi parayla cami yaptıracağını soran ve büyük emelini alaya alan tanıdıklarına ise , şu cevabı veriyordu:
– İhtimaldir padişahım, belki derya (deniz) tutuşa!” (Denizin yanması bile ihtimal dahilindedir.)
“Deniz tutuşur mu be, sen bu kafayla daha çok sürünürsün!” Takkeci garibi çevresine aldırmıyor, çok çalışıyor, üçü beşe kayıp biriktiriyor, umutsuzluğa düştüğü zamanlarda ise, “Nemrud ateşini gülistana çeviren Allah, isterse deryaları da tutuşturur” diye söyleniyordu. (Tabii bu gerçeği idrak için, insanda, Takkeci İbrahim sabrı lazım.)
Bir kandil gecesi, bağlı bulunduğu tarikatın şeyhi, rüyasına girdi ve hemen Bağdat’a gitmesini emretti: “Derhal Bağdat’a git gel.” Sebebini düşünmek, akıl ve mantıkla bağlantısını bulmaya çalışmak, gönül erlerinin derdi değildir. Onlar ihlas ile buyruğa koşarlar. Takkeci İbrahim Ağa da öyle yaptı. Hemen o gün Bağdat yoluna düştü. Bin türlü zahmetten sonra şehre girdi. Yorgundu, bitkindi, ama ümit doluydu. Hanın avlusundaki tahta peykeye kıvrıldı. Gözlerini kapatmak üzereyken, yaşlı hancı dikildi başına:
– “Hayrola yolcu, nereden gelip nereye gidersin?”
– “Darülhilâfe’ den” diye cevap verdi Arakiyeci, “Âsitâne’den, Dersaât’ten (İstanbul’un İsimleri) geliyorum.”
– “Hayırdır İnşallah, geliş sebebin nedir?”
Önceleri söylemek istemedi, ama hancı o kadar ısrar etti ki, rüyasını anlatmak zorunda kaldı. Rüya üzerine İstanbul’dan kalkıp Bağdat’a geldiğini duyan yaşlı hancı kahkahayı bastı:
– “Hay akılsız! Hiç rüyaya ümit bağlanıp bunca zahmete girilir, bunca masraf yapılır mı?Ben dahi geçenlerde bir rüya gördüm. Rüyama giren nur yüzlü bir ihtiyar, ‘İstanbul’a git, Topkapı’daki kulübesinde Arakiyeci İbrahim Ağa diye birinin evi var, evi bul, odunluğunda bir küp Bizans altını gömülüdür, al keyfince yaşa’ dedi. Ama rüya ile amel edilmez dedim, hiç üstünde durmadım.” Hancıyı dinlerken, Arakiyeci İbrahim Ağa’nın gözleri parlamış, tüm yorgunluğu geçmişti. “İşte şimdi derya tutuştu!” diye düşünüyor, tatlı tatlı gülümsüyordu. Gece gündüz demeden, yağmurdu güneşti dinlemeden İstanbul’a döndü. Evinin odunluğunu kazdı. Altın dolu küpü topraktan çıkardı. Camiini inşa etti.
“Arakiyeci İbrahim Ağa Camii”, hedefe kilitlenmenin, sabrın ve sebatın sembolü olarak hâlâ durur.
Arakiyeci (Takkeci) İbrahim Ağa Cami
Kitabesinde de belirtildiği gibi, camiyi yaptıran İbrahim Ağa’dır ve inşa tarihi 1592’dir. Cami, mektep ve sebilden meydana gelmiştir. Taş levha ve iri dikmelerle inşa edilmiş bir duvarla çevrelenmiş, üç kapılı geniş bir avlu içerisindedir. Doğu tarafındaki Takkeci Sokağı’nda İbrahim Ağa’nın bir diğer sebili, kendinin ve oğlu Halil Çavuş’un kabirleri bulunmaktadır. Avlunun kuzeydoğu köşesinde ve diğer taraftaki sebilin karşısında Derviş Paşa’nın 1819 tarihli çukur çeşmesi bulunmaktadır. Haziredeki 1759 tarihli Takkeci İbrahim Cami Şeyhi Ali Efendi’nin kabir taşından ve Hadika’daki ifadeden caminin aynı zamanda vakfiye gereğince Halveti tekkesi olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Cami 1,15 m. kalınlığında, kaba kesme taş ve iki sıra tuğla ile yapılmıştır. Çatılı ancak, içeriden 5,50 m çapında ahşap kubbelidir. Caminin iç ölçüleri 11,70×11,25 m’dir. 7,75 m. Derinliğinde iki sıralı ahşap direk üzerinde, geniş saçaklı son cemaat yeri “U” şeklinde binayı çevrelemektedir. Ön ve yan saçak alınları üçgen biçimindedir. Sağda bulunan minare kaidesinin bir eşi de solda yapılarak denge kurulmuştur. Buradan, dışarıdan ve içeriden mahfile çıkılmaktadır. Minare kesme taştan, çok kenarlı bir gövdeye sahip, şerefe altı stalaktitlidir. Bütünü ile orjinaldir. Mahfile minareden de çıkılmaktadır. Son cemaat duvarındaki cümle kapısı sade silmeli çerçeve içinde, iki sıra bademle tezyin edilmiştir.
Caminin kitabesi makaralı kapı üzerinde, üç satır halindedir. Türkçe olarak kartuşlar içine girift bir celi sülüsle yazılmıştır. Ahşap cümle kapısı orijinaldir ve kündekâri tekniği ile yapılmıştır. Cümle kapısı sağ ve solunda ikişer alt ve üst pencere bulunmaktadır. Alt pencereler arasında iki adet üstü dilimli ve köşeleri malakâri ile süslenmiş mihrap bulunmaktadır.
Son cemaat yerindeki alt pencerelerin kemer aynalarında mermerden celi sülüsle Fatiha, İhlas, Felak ve Nas sureleri kabartma olarak yazılmıştır. Caminin sağ duvarında, minare yanında ikinci bir kapı vardır. Cami on dört alt ve on dört üst pencereye sahiptir. Üst pencereler sivri kemerli ve basit müzeyyen alçılıdır. Mihrap üzerindeki müzeyyen pencerede besmele yazısı vardır. Pencere ahşap kanatlarının bazıları günümüze kadar gelebilmiştir. Mihrap duvarındaki pencerelerin kemer aynalarında son cemaat pencerelerindeki gibi celi sülüs yazılar bulunmaktadır. Diğerlerinde ise çini panolar yer almıştır. Dokuz ahşap direk üstündeki mahfil “U” şeklindeki camiyi sağ ve sol duvar ortalarına kadar sarmaktadır. Yan duvarların mahfil altına isabet eden iki pencere arasında karşılıklı olarak birer kitabesi bulunmaktadır.
TAKKECİ İBRAHİM AĞA’NIN BULDUĞU ALTIN KÜPÜNÜ TEMSİL EDEN BİR ÇİNİ
Takkeci İbrahim Ağa Camisi’nin ünü ise, içerisindeki çinilerden dolayıdır. 16.Yüzyılın en güzel İznik işi çini örnekleriyle pencerelerin kemer tepelerine kadar bütün duvarlar kaplanmıştır. Narçiçeği kırmızısı, parlak camgöbeği, yeşil, lacivert renkler rumî ve hatayî desenler kullanılmıştır. Pencere aralarında vazo ve çiçek buketleri ile bezenmiş panoların, kemer köşelikleri ve içleri zengin motiflerle süslenmiştir. Mihrabın alçı mukarnasları hariç, tamamı çini ile kaplanmıştır ve mihrap ayeti de çiniyle yazılmıştır. Bununla birlikte bazı duvarlarda taklit çiniler de kullanılmıştır. Bazı panolar tamamen sökülerek alınmış ve yerlerine baskı tekniği ile yapılmış yenileri konmuştur. Bunlardan bazılarının Gülbenkyan tarafından Lizbon’daki Salazar Müzesi’ne hediye edildiği bilinmektedir.
Caminin mermer minberi, şebekeli korkuluğu, kafesli yanlıkları ve sade silmeleri ile devrinin güzel ve nisbetli bir eseridir. Ahşap kubbe yaldızlı çatı ile dilimlenmiş, eteklerindeki mukarnasları altın yaldızlı iki sıra badem ve yapraklarla tezyin edilmiştir. Kubbe göbeğinde yuvarlak içinde tekrarlanan bir ayet bulunmaktadır.
Caminin doğusunda Takkeci Cami Sokağı’nın öbür tarafında, köşe başında İbrahim Ağa’nın diğer sebili ve kendisi ile oğlunun kabirleri bulunmaktadır. Sebil, köşede her iki sokağa karşı ikişer pencerelidir. 4,10×4,50 m. Ölçülerinde taş söve ve başlıklardan yapılmıştır. İlk yapıldığında üstü diğer sebil gibi açık olduğu sanılan yapının bugün üstünde çinko kaplı bir ahşap kat bulunmaktadır. Sebilin eski Edirne yolu üzerindeki cephesinde içerideki su haznesine bağlı bir çeşmesi vardır. Bu çeşme üzerinde üç beyitlik mermerden Türkçe kitabede İbrahim Ağa’nın adı ve 1578 tarihi yazılıdır. Sebilin diğer köşesinde pencere üst başlığındaki diğer mermer kitabede su ayeti ve bir hadis bulunmaktadır. Sebilin arkasında bulunan bahçedeki yüksek sanduka büyük olasılıkla Takkeci İbrahim Ağa’nın kabridir. Dört yanında gülçeler bulunan ve sekiz köşeli baş ve ayak taşlarında Arapça ve Türkçe kitabelerde bu hayratın sahibi olan zatın 1596 da vefat ettiği yazılıdır. Yanındaki daha küçük olan ve örfi kavuklu taşıyla dikkati çeken kabir ise oğluna aittir. Kitabesinde Türkçe olarak İbrahim Ağa’nın oğlu Halil Çavuş’un 1587’de vefat ettiği yazılıdır.
Cami iki kez esaslı onarım görmüştür. Bunlardan ilki 1830 yılında, ikincisi ise 1985’te Vakıflar İdaresi tarafından yapılmıştır. Topkapı’nın ilk yerleşim alanında yer olan ancak yeni yolların açılmasıyla yerleşim alanlarından uzaklaşan Takkeci İbrahim Ağa Camii’nin restorasyonu İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2008 yılında tamamlanan bu güzide cami ziyaretçilerini beklemektedir.
Rabbim isterse dikenliği gülzâr eyler. Nitekim merhum Takkeci İbrahim Çavuş : "Nemrud ateşini gülistana çeviren Allah, isterse deryaları da tutuşturur." diyerek samimiyetini ortaya koymuş, güneş gibi kalbini Allah'a açmış, dileğini dilemiş; O da bu Candan ve içten yapılan bu dileğe cevap vererek o güzel kulunu sevinçten adeta uçurmuştur. Rabbim hepimize böyle ihlas ve samimiyet versin. Kalın sağlıcakla..