İBN BATTUTA SEYAHATNAMESİNDEN
ORTAÇAĞ’IN MEŞHUR SEYYAHI İBN BATTUTA’NIN GÖZÜNDEN KUDÜS
Gazze’den Kudüs’e Seyahat
Gazze’den Halil İbrahim kasabasına gittim. Yüce Allah peygamberimiz Muhammed(s.a.v)’i ve İbrahim(a.s)’i rahmetiyle kuşatsın. Burası alan bakımından büyük değilse de manevi yönden çok kıymetlidir. Bir vadi içinde bulunan şehir ışık gibi parlıyor. Dış görünüşü hoş, içi şirin. Yontma taştan yapılmış mescidi mimari yönden güzel ve sağlam; epeyce de yüksek. Bir sütuna yerleştirilmiş büyük taşın cephesi 37 karış uzunluğundadır. Hz. Süleyman -Allah’ın selamı onun üzerine olsun- tarafından cinlere yaptırıldığı anlatılır. Mescidin içinde bulunan kutsal mağarada İbrahim, İshak ve Ya’kup Peygamberlerin -Allah’ın selamı ve bereketi bizim elçilerimize ve onlara olsun- mezarları vardır. Karşı taraflarında da üç kabir var; eşlerine ait. Minberin sağ tarafında kıble duvarına bitişik noktadan hala sağlam kalmış mermer merdivenle dar bir geçide inilir. O dar geçit. Üç kabrin sahiplerinin bulunduğu mermer döşeli bir dehlize ulaştırır. Söylenenlere göre burası yukarıdaki mezarların [gerçek hazinesidir ve] tam hizasında bulunmaktadır. Kutlu mağaraya giden yol orada ama şu anda kapalı. Ben oraya birkaç defa inmiştim.
Bu üç mübarek kabrin hakikaten orada bulunduğuna kanıt olmak üzere bilginler tarafından anlatılan rivayetler arasında Cafer b. Ali Razi’’nin el-Müsfir li’l-Kulüb adını verdiği kitabından şu bölümü aktarmak isterim:
Ebu Hureyre’den -Allah ondan razı olsun- aktarıldığına göre, Allah Elçisi şöyle buyurdu: “Melek Cebrail beni İsra gecesi Beyt-i Makdis’e [=Kutlu Ev] götürdüğü vakit kabrine uğradım. Bana; ‘İn, iki rekat namaz kıl. Çünkü burası pederin İbrahim’in kabridir!’ diye buyurdu. Sonra Beytelehm denen mıntıkaya uğradım. Yine; ‘İn, iki rekat namaz kıl, burada kardeşin İsa doğmuştur!’ diye buyurdu. Sonra beni Sahreye [=kayaya] getirdi.”
Peygamber sözünün geri kalan kısmı yukarıda ismini andığım eserde mevcuttur. [“el-Müsfir li’l- kulüb an sıhhat-i Kabri İbrahim ve İshak ve Ya’kub”].
Müslüman halkın ermişlerinden büyük alim Hatip Burhaneddin Ca’beri ile bu şehirde görüştüm. Ona İbrahim Peygamber’in kabrinin hakikaten burada bulunup bulunmadığını sordum. Şöyle cevap verdi.
“Bildiğim bütün ilim sahipler, o kabirlerin İbrahim, İshak ve Ya’kub peygamberlere ve onların eşlerine ait olduğunu kabul ediyor. Sapkınlardan oluşan bir grup hariç kimse bu hususta kötü konuşmadı! Bu haber önceki ulu bilginlerden sonrakilere aynen nakledildiği için kuşkudan uzaktır!”
Anlatıldığına göre bilginlerden biri bu mağaraya girerek Hz. Sara validemizin mezarı yanında durur. O esnada yanına gelen yaşlı bir adam:
“Bu kabirlerden hangisi Hz. İbrahim’indir?” diye sorar. Yaşlı adam, İbrahim’in herkesçe bilinen kabrini gösterir. Sonra oraya bir genç gelince bilgin ona da aynı soruyu sorar, cevap değişmez. Sonra bir çocuk gelir ziyaretçi olarak. Ona da aynı soruyu sorunca durum yine değişmez, aynı cevap gelir. Bunun üzerine bilgin;
“Bu kabrin hakikaten İbrahim’in kabri olduğuna tanıklık ederim, bunda kuşku yok!” diyerek mescide gider, namaz kılar. Ertesi gün dünyadan göçer. Yusuf Peygamber’in kabri de bu mescidin içindedir.
Halil Mabedi’nin doğu tarafında Gavru’ş-Şam mıntıkasına bakan yüksek tepenin üzerinde Lut Peygamber’in kabri var. –Allah’ın selamı onun üzerine olsun- Kabrin üzerine geniş, güzel bir bina inşa edilmiş. Türbe bu bina içindeki hücrelerden birinde. O hücrenin rengi beyazdır. Mimari açıdan çok güzeldir. Herhangi bir şeyle örtülmemiştir.
Lut gölü de bu civardadır. Suyu çok tuzlu. Lut kavminin yaşadığı ülkenin burası olduğu söyleniyor. Lut Peygamber’in türbesinin yanında Yakin Mescidi vardır. Epey yüksek bir noktada ve aydınlığıyla tüm binaları gölgede bırakıyor. yanı başında adam oturuyor. Mescidin iç kısmında kapıya yakın bir yerde tek kişinin sıcağını mihrabı benzer çökük bir yer var. Lut milleti mahvolduğu zaman İbrahim peygamber’in Allah Teala’yı hareket ederek bir miktar çöktüğü anlatılır. Yakınında bulunan mağarada Hz.Hüseyin’in kızı Fatıma’nın kabri vardır. Allah onlardan razı olsun. Kabrin yukarısında ve aşağısında bulunan iki mermer levhanın birinde son derece nefis bir hatla şunlar yazılı: “Esirgeyen ve bağışlayan Allahın adıyla“ ebedi yücelik ve kalıcılık ona özeldir. Yarattığı her şey onundur. O kullarına faniliği takdir etti. Peygamberde bir örnektir. Bu mekan, Hüseyinin kızı Fatmanın – ki Ümmü Seleme diye bilinir kabridir. Allah onlardan razı olsun. Öteki levhanın, Mısır’ın meşhur taş yontucusu Muhammed B. Ebu Sehl’in esir olduğu söyleniyor. Onun üstüne şu beyitler kazınmış:
Gömdüm toprak ve taş arasına o narin bedeni,
Oysa yanık bağrımdı onun sıcak meskili,
Ey Fatma soyundan gelen Fatma’nın yaptığı talihli kabir,
Ey yücelerin evladına yar olan!
Eş ışıyan yıldızlardan doğan kızın mezarı,
Sendede ulu bir kadın yatıyor bir bilsen,
İffet, Allahın sevgisi ve haya fışkırır senden!
Kudüs
Sonra Buradan Kudüs’e hareket ettim. Yolda Yunus Peygamber’in kabrini ziyaret ettim. Yanı başında büyük binalar ve bir mescid vardı. Orada İsa’nın doğduğu ve doğumundan önce Meryem’e uzatılan meşhur hurma ağacının izlerinin bulunduğu Beytelehm’i ziyaret ettim. Çok kalabalık bir yer. Hıristiyanlar buraya hürmet gösteriyorlar. Gelen Ziyaretçilere ziyafet veriyorlar. Daha sonra Beyti’l-Makdis (Kutlu Ev) diye bilinen mescide ulaştım. Burası yücelik sıralamasında iki ulu mescitten (Mescid-i Haram ve Ravza-i Mutahhara) hemen sonra gelir. Şehir gayet büyük. Binaları yontma taştan inşa edilmiştir. Erdemli sultan Selahaddin Bin Eyyüb – Hakk Teala onu İslama yaptığı hizmetlerden ötürü mükafatlandırsın – Bu şehri fethettiği zaman kale duvarlarının bir kısmını yıktırmıştır. Daha sonra Melik Zahir Baybars, Franlar gelir de kullanırlar ha önce su yoktu. (Şam Bölgesinin Merkezi Olan) Dımaşk’ta emirlik eden Seyfeddin Tinkiz şu anda mevcut olan suyu getirdi.
Kutlu Mescid (Mescid-i Aksa)
Bu Mescid gayet sanatkarane bir tarzda yapılmış ulu maberlerdendir. Mimari açıdan eşsiz güzelliktedir. Yeryüzünde bundan daha büyük mescid bulunmadığı söyleniyor. Doğudan batıya uzunluğu Makiliye ölçüsüyle 752 arşın, güneyden kuzeye genişliği ise 435 arşındır. Üç taraftan ayrı ayrı kapılar vardır. Ben kıble tarafının yanlız bir kapısını biliyorum. Oradan imam girer. Mescid, çatısız, geniş bir meydandan ibarettir. Sadece “Mescid-i Aksa” diye bilinen mekan çatı ile örtülüdür. Mimarisinde göze çarpan hüner ve sanat insanı hayrete düşürür. Kubbenin her yanı altın yıldızla, çeşit çeşit rengarenk nakışlarla süslüdür. Mescidde üstü çatıyla kaplanmış birkaç bölüm daha vardır.
Kubbetü’s Sahra ( Kaya Kubbesi )
Bu Kubbe çok sağlamdır. İnsanı şaşırtan son derece garip bir bina. Güzellikten nasibini almış. Her yanı sanatkarca bezenmiş. Mescidin tam ortasında yüksek bir çıkıntı üzerine inşa edilmiştir. Ona mermer bir merdivenle çıkılır. Dört kapısı vardır. Kubbenin her yanına sanatkarane bir tarzda mermer döşenmiştir. İçini ve dışını; tüm güzelliklerini, süslerini tarif etmekten aciz kalır kalem. Süslerin çoğu altın yıldızlı olduğundan ışık gibi parlar, bir yanıp bir söner. Kubbenin tam ortasında, kitaplarda anlatıldığı gibi, elçiler önderi Peygamberimizin göğe yükseldiği kutsal kaya (sahra) görülür. Bu kaya pek serttir. yaklaşık bir adam boyu yüksekliktedir. Alt tarafında bir oda sayılabilicek kadar geniş bir mağara mevcuttur. Buranında yüksekliği yine insan boyunda, içeriye merdivenle inilir. Orada mihrab şeklinde bir çıkıntı var. Kayanın etrafını çepeçevre saran iki kafes bulunuyor. Kaya’ya daha yakın olan demirden, uzak olansa ağaçtandır. Ayrıca kubbenin üzerinde asılı bir kalkan vardır. Halk bu kalkanın cengaver Hamza b. Abdülmunalib’e ait olduğuna inanır.
Kudüs’te Bulunan Bazı Mübarek Mekanlar
Bunlardan biri şehrin doğusunda, yüksek bir tepe üzerinde, Cehennem vadisi diye bilinen bir çukurun kenarındaki binadır. İsa Peygamber’in göğe çıktığı yer burasıdır deniliyor. Ünlü Sufi Rabiatül Adeviyye ile karıştırılmaması gereken ve çölde gezdiği için Rabia Bedeviyye denilen muhterem hatunun mezarı da ziyaret edilen mekanlardandır. Cehennem vadisinin tam ortasında bulunan bir kiliseye Hıristiyanlar “Hz.Meryem’in kabridir.” diyerek çok hürmet gösterirler. Yöne orada Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen başka bir kilise mevcut. Onlar burayı ziyaret eder. Hz. İsa’nın kabri olduğuna inanırlar. Fakat bu gerçek değil! Oraya gelen her Hristiyan, Müslümanlara belirli vergi vermeye ve bazı aşağılayıcı hareketlere katlanmaya mecburdur. Gururunun kırılması pahasına tahammül eder buna. Orada İsa Peygamber’in beşiğinin konulduğu yer var. İnsanlar uğur ve bereket için oraya giderler. Rabbimizin selamı ve bereketi İsa Peygamber üzerine olsun.
Kuduslü Birkaç Bilgin ve Erdemli İnsan
Bunlar arasında Gazze’nin büyüklerinden şehir kadısı Şemseddin Muhammed b. Salim Gazzi’yi, Hatip İmadeddin Nabulusi’yi, hadis bilgini ve müftü Şihabeddin Taberi’yi, o sırada yolculuk ettiği için Kudüs’te bulunan Maliki bilgini, tekke şeyhi Ebu Abdullah Muhammed b. Müsbit Garnati’yi salih kulların büyüklerinden “Mahcüb” diye tanınan Erzurumlu Abu Abdurrahman b. Mustafa’yı sayabiliriz. Bu sonuncusu Şeyh Taceddin Rifai’nin talebelerindendir. Ben onunla görüştüm ve onun elinden tasavvuf hırkası giydim .
KAYNAK:
Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta Tanci, İbn Battuta Seyahatnaesi, çev: A.Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2000, s.80 - 85
Hazırlayan:
Yaşar Akkurt - Sanat Tarihçisi