Bu sessiz sedasız yadigarı anlatmadan önce Osmanlı’da hamam kültüründen ve Türk hamamlarının mimari özelliklerinden bahsetmemizin faydalı olacağı inancındayım. Dinlerinin temizliğe verdiği kayıtsız şartsız öneme karşın Osmanlılar beden temizliklerini temin etmek için hakim oldukları geniş coğrafyanın tamamında bazen müstakil olarak, bazen de ikinci Bayezid külliyesi örneğinde gördüğümüz üzere külliyelerin bir parçası olarak ve külliyede yer alan cami, kütüphane ve imaret türünden gelirden çok gideri olan müesseselere gelir temini için inşa edilmişlerdi.
Hamam sözcüğü Arapça bir kelime olup “ısıtmak, sıcak olmak” anlamındaki hamm kökünden türeyerek “yıkanma yeri” anlamında kullanılmıştır.
Türk hamamları kimi zaman kadınlara ve erkeklere mahsus olarak iki bölümlü olarak çıkar karşımıza, kimi zamansa öğleden önce erkeklere, öğleden sonra kadınlara hizmet veren tek bölümleriyle. Hamam iki bölümlü ise, erkeklerin kapısı ana caddeye açılır. Kadınların kapısı ise daha az işlek olan ara sokağa açılır ki Anadolu’da ki örneklerinde çıkmaz sokağa açıldığı da görülmektedir. Eğer tek bölümlü ise kapısına asılan havlunun renginden bellidir sıranın erkeklerde mi yoksa kadınlarda mı olduğu.
Türk hamamlarında külhan adı verdiğimiz ve hamamın altında yer alan büyük ocak yakılarak başta hamamın sıcaklık kısmında yer alan göbek taşı olmak üzere tüm hamam ve yıkanmada kullanılan su ısıtılır. Türklerin akar su kullanma ve durağan suyu temiz kabul etmeme alışkanlığı hamamlarda da görülür. Zira, küvet, havuz türünden unsurlar Türk hamamlarında yer almaz. Su kurnalardan akar ve taslar yoluyla dökünerek yıkanılır.
Hiç Türk hamamına gittiniz mi? Gitmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Türk hamamları sadece yıkanmak vasıtasıyla beden temizliğinin yapıldığı yer değildir. Birçok ananenin, kültür incisinin kaynağıdır aynı zamanda. Gidenler bilir, Türk hamamı çeşitli üslup değişiklikleri yaşasalar da ana hatlarıyla dört bölümden oluşurlar. İlk girdiğimiz büyük kubbenin altındaki kısım soyunmalık kısmıdır. Burada elbiseler çıkarılır, hamamcının verdiği peştamallar sarılır. İkinci kısım ise helaların ve tıraş yapılan kısmın bulunduğu aralık bölümüdür. Bundan sonraki bölüm ise soğuktan direk sıcağa, yahut tam tersi sıcaktan direk soğuğa çıkmanın sağlık açısından zararları göz önünde bulundurularak inşa edilmiş olan ılıklık bölümüdür. Bu bölümde aynı zamanda çaylar kahveler içilir, sohbet edilir. Son bölüm ise kurnaların ve göbek taşının bulunduğu yıkanılan ve hamamın en sıcak bölümü olan sıcaklık bölümüdür.
Türk hamamı ile ilgili bu bilgileri verdikten sonra esas konumuz olan Bayezid hamamına geldiğimizde tahmini 1500-1505 yılları arasında ikinci Bayezid’in zevcesi Gülbahar Hatun’un evkafına gelir tahsisi için inşa edilmiştir. İki bölümlü olan hamamın cadde üzerinde yer alan iki kubbeden sağda ve büyük olan erkeklere ait olan kısımdır ve kapısı caddeye bakmaktadır. Diğer kubbe ise kadınlara ait olan kısımdır. Bu kısmın kapısı ise Edebiyat Fakültesi’nin sağında yer alan sokağa açılmaktadır.
Bayezid hamamının önemli bir özelliği ise suyunun kendisine çok yakın bir kuyudan geliyor olmasıdır. Bu kuyu hala hamamın külhanı ile Hasan Paşa medresesi arasında susun bir şekilde durmaktadır. 1730 yılında Lale devrine son veren isyanın elebaşısı Patrona Halil isyan etmeden önce bu hamamda tellak olduğu için “Patrona Hamamı” da denilen hamam 1930 yılına kadar asıl işlevinde kullanılmıştır. Bu tarihten sonra ise soyunmalık dediğimiz cadde üzerindeki iki büyük kubbenin olduğu kısım bir şahsın mülkiyetine geçmiş ve deri deposu olarak kullanılmıştır. Bu arada, bu tarihi hamam kurşunlarının soyulması, tepe camlarının kırılması, mermerlerinin ve kurnalarının çalınması türünden tahribatlara uğramıştır. Hamam son olarak 2005 yılında İstanbul Valiliği ve İstanbul Üniversitesi işbirliğiyle restore edilmeye başlanmış ve çalışmalar halen devam etmektedir. Darısı tüm sessiz, sedasız ecdat yadigarı tarih şahitlerinin başına.
Meraklısına Notlar
İstanbul’da beş asır zarfında tahrip olanlar dahil hamamlarımızın sayısı 500’e yakınken günümüzde hamamların sayısı 100’ü geçmez. Yani tarihte sadece İstanbul’da var olan hamamların beşte dördü yok edilmiştir.
Osmanlıda hamamcılara ordu esnafı içindeki yerlerini almışlardı. Büyük hamam çadırlarını ve kazanları develer üstünde ordunu ile birlikte sefere taşıyan hamamcılar mola verildiğinde hızlıca seyyar hamamlarını kurarlardı. Askerler para karşılığı dellaklar tarafından yıkanırdı.
PATRONA: On Yedinci Yüzyılın sonlarından itibaren miri kalyon filosunun ikinci derecedeki kalyonunun kaptanına verilen lakaptır. İsyancı Halil, kalyonlarda leventlik yapmıştır. Ancak; tarihe bu lakap ile mal olmasına rağmen, bu sadece arkadaşlarının kendisinde taktıkları bir lakaptır.
KAYNAKÇA
Diyanet İslam Ansiklopedisi, ”Hamam”, XV, s.402, Diyanet İslam Ansiklopedisi, ”Beyazıt Hamamı”, VI, s.52, Diyanet İslam Ansiklopedisi, ”Patrona”, XXXIV, s.189, Dünden Bu Güne İstanbul Ansiklopedisi, “Bayezid Külliyesi”, II, s.94, Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, ”Beyazıt Hamamı”, IV, s.2210, İst., 1960, Reşad Ekrem Koçu, Tarihte İstanbul Esnafı, Doğan Kitap, ist.,2003, M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, s.763, Celal Musahipzade, Eski İstanbul Yaşayışı, ist., 1986, Süheyl Ünver, “Türk Hamamları”, Tarih Dünyası, no:5, 1950, s. 198, Mehmet Mermi Haskan, İstanbul Hamamları, TTOK Yayınları, İst., 1995, Salomon Schweigger, Sultanlara Kentine Yolculuk 1578-1581, s.129, Kitap Yayınevi, İst.,2004, Prof. Dr.Yılmaz Önge, Anadolu’da 17-18 yy. Türk Hamamları, Ank., 1995, Evliya Çelebi, Seyahatname, I, s.136, Yay. Haz. Orhan Şaik Gökyay, YKY, 1996, Abdülaziz Bey, Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İst., 1995
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...