BEYLERBEYİ SARAYINDAN İKİ HATIRA KRİSTAL IŞILTISI VE YÜREK SIZISI

Araştırma-İnceleme 6 Mart 2022 11:38
Videoyu Aç BEYLERBEYİ SARAYINDAN İKİ HATIRA KRİSTAL IŞILTISI VE YÜREK SIZISI
A
a

İstanbul boğazının incilerinden biridir Beylerbeyi Sarayı.

Sultan Abdülaziz döneminde 1863-65 yılları arasında inşa edilen, Avrupa sanatı ile Osmanlı kültür mirasının oldukça başarılı bir biçimde buluştuğu bir eserdir. II. Mahmud döneminden itibaren Osmanlı Padişahların Topkapı Sarayında sürekli kalmamış olmaları, yeni idari merkezler olarak farklı sarayların inşası gerekli kıldı ve İstanbul’un imarında da önemli bir dönemi şekillendirdi. Yakın dönemlerde inşa edilen ve biniş kasrı olarak nitelendirilen (içerisinde ikamet öngörülmeyen) Ihlamur ve Küçüksu saraylarına mukabil büyük saraylar devlet temsilinin sarayı olarak tasarlanmıştır. Bu minvalde incelendiğinde ise karşımıza kışlık Saray olarak Dolmabahçe, yazlık saray olarak ise Beylerbeyi Sarayı çıkmaktadır.

Bir Avrupa sarayı esinlenmesi ve Osmanlı Devletinde bir prototip olan Dolmabahçe Sarayının açılmasından dokuz yıl kadar sonra inşaatı tamamlanan Beylerbeyi Sarayı, Türk Sanatı ile Avrupa sanatının nasıl başarılı bir biçimde mezcedilebileceğini gösterir. Elbette saray dekorasyonlarında, dönem padişahlarının mizaç ve beğenileri mimar ve dekoratörler tarafından göz önünde bulundurulmuştur. Bu noktadan hareketle Sultan Abdülaziz döneminin sarayı olan Beylerbeyi’nde doğu sanatlarına, ahşap işçiliğine ve hat sanatlarına yer verilmiştir.

Beylerbeyi Sarayı’nın aydınlatma araçlarının seçilmesi, saraya getirilmeleri ve sarayın mütemmim cüzü olmalarının ilginç bir anısı vardır. 1867 yılında Sultan Abdülaziz o zaman kadar hiçbir Osmanlı Padişahı’nın düzenlemediği Avrupa seyahatine niyet eder. Dost bir devletin idarecisi,  Fransız İmparatoru III. Napolyon’un davetlisi olarak 1867 Paris Umumî Sergisine katılmak için Avrupa’ya giden Sultan Abdülaziz’i İngiltere Kraliçesi ve Avusturya İmparatoru da ülkelerinde ağırlamak isterler. Böylece uzun bir yolculuk ve bir diplomasi serüveni başlar.  Deniz yoluyla yapılan gidiş yolculuğundan sonra demiryolları kullanılarak Osmanlı Toprağına yaklaşılır. Avrupa’da bu kadar yaygın ve pratik olan demiryollarını Osmanlı Devleti sınırlarında yaygınlaştırma fikri bu seyahatin bir sonucudur.

Ancak Sultan Abdülaziz sadece demiryollarına değil Avrupa’nın birçok sanayi ürününe de ilgi duyar. Paris Umumi Sergisini dikkatle gezen Sultan’ın gözünden Baccarat kristalleri de kaçmaz. Bu nadide kristal fabrikası Fransa’nın iç bölgesinde kurulmuş ve o dönemde neredeyse 100 yıllık deneyime sahiptir. Avrupa Seyahati vesilesiyle verilen siparişler Beylerbeyi Sarayı’nın ışıltısını da temin eder ve adeta seyahatin en güzel hatıralarından olur. Baccarat özel olarak imal ettiği kristallerinin bazılarında o zamana kadar hiçbir hanedan için kullanılmamış olan ‘Lale’figürlerini de kullanır. Osmanlı çiçeği olan ve Allah isminin yazılışında da aynı harflerin kullanılması
[1] hasebiyle Türk-İslam kültüründe ve dahası tasavvufta çok derin manaları havî bu güzel çiçek, Baccarat kristaline de çok yakışmıştır.

Kristal imalatı oldukça zordur. Dahası Baccarat fabrikası bu meşakkatli yolda önemli bir merhaleyi de renkli kristali üretmeye başladığında kat etmiştir. Fabrikada düzenlenen bir yarışma sonucunda bir usta renkli kristali imal etmeyi başarır. Renkli kristal imalatında bir metal kullanımı gereklidir. Mavi kristal için kobalt, yeşil içinbakır ve kırmızı için ise altın kullanılır.

2016 yılında Baccarat kristal fabrikası 250. yılını kutladı. 250. Yıldönümüne özel çekilen belgeselde İstanbul’da Beylerbeyi Sarayına da önemli yer ayrıldı. Belgeselde bir diğer değinilen nokta da İmparatoriçe Eugénie’nin İstanbul ziyaretidir. Sultan Abdülaziz’in III. Napolyon’a yaptığı ziyareti, İmparatoriçe Eugénie’nin iade-i ziyareti takip eder.  Bu ziyaret sırasında Beylerbeyi Sarayı bütünüyle İmparatoriçe’nin kullanımına bırakılır ve Sultan Dolmabahçe’ye geçer. L’illustration gibi Fransa’nın itibarlı yayın organları da bu seyahati konu etmişlerdir.

Beylerbeyi tüm ışıltısına ve güzelliğiyle karşımızda durmasına rağmen bazı hatıralarıyla içimizi burkar. 10 Şubat 1918 günü Sultan Abdülhamid’in burada ruhunu Rahman’a teslim etmesi bu sarayın en dilgir eden günlerindendir. Öyle ki Osmanlı devletinin bu güçlü ve dirayetli hükümdarını tahttan indirenler önce onu Selanik’te Alatini Köşkü’nde mecburi ikamette tutmuşlar, sonrasında hatalı politikaları ile elden çıkan Selanik’ten, Beylerbeyi sarayına götürmüş ve oraya adeta hapsetmişlerdir. Yazlık bir saray olarak tasarlanan Beylerbeyi’nin ısıtma sistemi yoktur. Mahlû II. Abdülhamid yaz, kış kaldığı bu sarayın bahçesinde özgürce gezememiş ve sınırlı bir alanı kullanmıştır. Öyle ki eşleri ve çocukları ile bayramdan bayrama görüşebilmiştir. Bu hapis hayatında bile gönlü Osmanlı askeriyle beraberdir. 1915 Çanakkale deniz savaşı sırasında, Hususi doktoru Âtıf Hüseyin Bey’in II. Abdülhamid’den naklettiği bir hatıra ile sözlerimizi noktalayalım:
 
‘‘Şifa-i Şerif okuyordum… Orada Hz. Peygamber (s.a.v) evsafından bahis var…  Vücud-u mübareklerinde latif bir koku varmış… Ben de etrafta tarif edemeyeceğim latif kokular hissettim. Bunlar düşmanın Çanakkale’den geçemeyeceğine işarettir. Artık Gayretullah’a dokundu… İnşallah geçemeyecekler’’.
 

[1] Lafzatullah yazımında kullanılan Arapça harfler ile Osmanlıca Lale ya da Hilal kelimesi yazılabilir. Her iki kelime de böylelikle Osmanlı kültüründe ayrı bir yere yükselmiştir. Öyle ki Laleli Camiinin alemlerinde hilal yerine lale figürü kullanılmıştır.
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

duyurular DUYURULAR
editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

e-gazete E-GAZETE
arşiv HABER ARŞİVİ
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

İstanbul'dan Dünya'ya Tarih'in İzinde