Bir kimsenin hayat hikayesi olarak tanımlanan biyografi türü eserlere gösterilen ilgi son yıllarda bir hayli revaçta. Bu alanın uzman isimlerinden Doç. Dr. Abdülhamid Kırmızı, biyografiyi tarihe sızmanın, nüfuz etmenin en güzel yollarından biri olarak tanımlar. Biyografi okumak itiraf edelim ki diğer bazı yazın türlerine göre daha kolaydır, insanı fazla yormaz. Fakat biyografi
Titiz bir çalışmayla ve ulaşılabilen kaynaklarla bir insanın hayat hikayesini ilmek ilmek örmek mesuliyet ister. Biyografisi yazılan kişi bazen çok meşhur biri olabilirken bazen daha evvel adını nadiren duyduğumuz veya hiç duymadığımız bir kişi olabilir. Bilhassa bu son kategoridekilerin hayat hikayelerini okuduğumuzda neden bu insanların şimdiye kadar kıyıda köşede kaldıklarına bir türlü anlam veremezsiniz. “Meşâhir-i Mechûle” yani meçhul meşhurlar diye de isimlendirilen bu kişilerin oysa tarihte iz bırakmış önemli şahsiyetler olduğunu görürüz. Prof. Dr. Ali Birinci’nin; Tarihin Gölgesinde: Meşahir-i Meçhuleden Birkaç Zat (2001) ve Tarihin Alacakaranlığında: Meşahir-i Meçhuleden Birkaç Zat 2 (2010) adlı eserleri okunduğunda her biri kendi alanında önemli ama şimdiye kadar tarihin gölgesinde kalmış yüzlerce isimle karşılaşırsınız.
Biyografi türü alanında en son kaleme alınan ve kitapçı vitrinlerinde boy gösteren eser Harun Tuncer imzasıyla Çamlıca Yayıncılık tarafından basıldı. Ya Tarihin Yazmadıkları! adlı eserde 24 ismin hayat hikayesini bulmak mümkün. Bu isimler arasında şair Nabi, Gelenbevî İsmail Efendi, Şemseddin Sami, Cenap Şahabeddin, Süleyman Nazif, Vecihi Hürküş ve Ömer Nasuhi Bilmen gibi ismini daha evvel muhakkak duyduğumuz kişilerin biyografileri mevcut olmakla birlikte ismini pek az duyduğumuz veya hiç duymadığımız zatlara da rastlamak mümkün.
“Hâlâ Yıldızı Sönmeyen Adam Ahterî ve Lügati” başlığıyla verilen Afyonkarahisarlı Ahterî Muslihiddin Mustafa Efendi’nin, ebedî Çopur Çaylak Tevfik’in, müzmin bir muhalif Ömer Lütfi Bey’in, bir hukuk duayeni Ahmed Selahaddin Bey’in, bahriye zabiti olmakla birlikte lügatçiliği ile maruf Ahmed Vahid Bey’in, din âlimi Ahmed Davudoğlu’nun ve edebiyatçı Nüvit Özdoğru’nun hayat hikayesini belki de ilk defa bu eserde okuyacaksınız.
Ayrıca bizden olmayan! ama bir şekilde bizimle veya bu topraklarla ilişkisi bulunan James William Redhouse, Muhammed Alexander Russell Webb, Maximillian Berlitz, Snouck Hurgronje, Marmaduke Pickthall gibi isimlerin hayat hikayeleri de muhakkak ilginizi çekecektir.
Yukarıda adı geçen isimlerden bazılarının biyografisi hazırlanırken birincil kaynaklara yani arşiv belgelerine müracaat edilmesi eserin değerini bir kat daha arttırdığı muhakkak. Yazarın aynı zamanda yüksek lisans tez çalışması olduğunu bildiğimiz ve oradan özetlenerek bu kitapta yer alan James William Redhouse’un biyografisinde çok miktarda yerli ve yabancı arşiv belgesi kullanılması buna iyi bir örnek. Aynı şekilde Muhammed Russel Webb, Maximillian Berlitz, Ömer Lütfi, Ahmed Selahaddin, Ahmed Vahid, Vecihi Hürküş biyografilerinde arşiv belgelerinden bolca istifade edildiği görülmektedir. Hatta Ahmed Vahid Bey örneğinde olduğu üzere aile yakınlarına ulaşılarak elde edilen bilgilerin sonradan arşiv malzemesiyle zenginleştirilip okuyucuya takdim edildiği biyografiler de mevcut.
Eserde yer alan biyografilerin çoğunun daha evvel çeşitli dergilerde yayımlandığı ve bunların sonradan bir araya getirilmesiyle bu çalışmanın ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Yazarın okuyucuyla sohbet eder tarzda bir üslup kullanmasının eserin okunmasını daha da kolaylaştırıcı bir etken olduğunu bu vesileyle tekrar görmek mümkün oluyor.
Çalışmada birkaç biyografi hariç çoğunda istifade edilen kaynaklar dipnotlarda verilmek yerine her bir makalenin sonunda topluca verilmiştir. Eserde biyografisi bulunan isimlerle ilgili daha ayrıntılı akademik çalışma yapacaklar için kaynakların dipnotlarda verilmesi ve böyle bir yöntem uygulanması daha mı iyi olurdu diye okuyucuda bir soru işareti oluşmuyor değil. Ama bunu takdir yetkisinin yazara ait olduğu da unutulmamalı.
Ya Tarihin Yazmadıkları! adlı bu eserde çoğu farklı dönemlerde yaşamış, şahsiyeti ve eserleriyle iz bırakmış, tamamı olmasa da bir şekilde bazılarının adları dahi unutulmuş 24 kişinin hayat hikayesi bir araya getirilmiş. Geçmişi anlamanın yolunun tarihi yapan şahısları bilmek ve tanımaktan geçtiği, tarihe sızmanın ve nüfuz etmenin yöntemlerinden birinin de iyi hazırlanmış biyografik eserler okumak olduğu bilincinde olan okurların bu eseri ihmal etmeyecekleri muhakkak. Zaten ilk baskısı geçen yıl yapılan çalışmanın kısa sürede ikinci baskı yapmış olmasını esere gösterilen teveccühün bir yansıması olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır.
Mehmet KORKMAZ