Yaklaşık 4000 yıllık bir tarihe sahip olan Türkler çok sayıda devlet kurmuşlar ve tarih yazmaktan ziyade tarih yapmışlardır. Ancak bu onların kültürsüz bir kitle oldukları anlamına gelmemelidir. Zira merhum İbrahim Kafesoğlu’nun da belirttiği gibi son araştırmalar göstermiştir ki, Orta Asya’daki varlıklarıyla ilgili zengin bir Türk kültürünün mevcudiyeti söz konusudur.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına ait Bizans, Arap, Selçuklu ve Timurlu kaynaklarının ehemmiyeti büyüktür. Osmanlı’dan günümüze ulaşan ilk standart tarihler, kuruluştan yaklaşık bir buçuk asır kadar sonra kaleme alındı. Başta Aşıkpaşazâde olmak üzere, daha sonraki tarihçilere kaynaklık eden fakat günümüze ulaşamadığı bilinen Yahşi Fakih’e ait Menakıb-ı Âl-i Osman ilk Osmanlı tarih kaynağı sayılabilir. Kuruluş devrinin tarihçiliğinde şüphesiz Sultan II. Murad’ın müstesna yeri vardır. Onun himaye ve teşvikiyle özellikle Arapça ve Farsçadan tercüme edilen eserler dikkate şayandır. Kuruluş devri tarih kaynakları arasında Takvimler de önemli yer tutar.
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan’ın eseri beş bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm: 15. Yüzyılda ve II. Bayezid döneminde Tarih yazımı, İkinci Bölüm: 16. Yüzyılda Tarih yazımı, Üçüncü bölüm: 17. Yüzyılda Tarih yazımı, Dördüncü Bölüm: 18.Yüzyılda Tarih Yazımı, Beşinci Bölüm ise: XIX ve XX. Yüzyıllarda Tarih yazımı şeklinde sunulmuş, sıralanmıştır.
15. yüzyılın ilk çeyreğinde menâkıbnâme ve destanlarla başlayan Osmanlı’da tarih yazımı, aynı asırda gazânamelerle devam etmiştir. Fethi müteakip tarih yazıcılığında canlanma olmuş, ilk standart dünya ve Osmanlı tarihi yazma denemeleri bu dönemde yapılmıştır. Şükrullah’ın dünyanın yaratılışından başlattığı Farsça Behçetü’t- tevârih’i, Osmanlı döneminin ilk genel tarihi sayılabilir. İstanbul’un fethinden sonraki eserlerde canlanıp çeşitlenmiş, hılkatten ve kuruluştan başlayan genel tarihler ile İran tarihçiliğinde önemli yeri olan Şehname türünde yazılmış eser sayısında artış olmuştur.
Fetihten sonra İstanbul’a gelen birçok şair, II.Mehmed tarafından saraya alınmış ve bunlara maaş bağlanmıştır. İran şehnameciliğinin tesirinde kalarak devrin padişahını öven bu şairler, Osmanlı Türkiyesinde bu türün ilk örneklerini vermişlerdir. Fatih devrinin bir başka özelliği, o zamana kadar yürürlükte olan örfi kanunların Kanunname-i Al-i Osman adıyla ilk defa tedvin edilmesidir ki, bu eser Osmanlı teşkilat tarihi için eşsiz bir kaynak durumundadır.
Fakat asıl inkişaf II. Bayezid’in özel ilgisiyle gerçekleşmiş ve kuruluştan başlayıp bu padişah devri sonlarına gelen ilk standart Osmanlı tarihleri bu dönemde kaleme alınmıştır. Zira ilk standart Osmanlı tarihleri sayılabilecek Aşıkpaşazade’nin Tevarih-i Ali Osman’ı ile esas olarak Neşri’nin Kitab-ı Cihannüma’sı, İdris-i Bitlisi’nin Farsça Heşt Behişt’i ve İbn Kemal’in Tevarih-i Al-i Osman’ı bu dönemde yazılmıştır. Bu arada gerek Fatih gerekse II. Bayezid dönemlerinde vekayiname/ kronik türünde eserler de ortaya konulmuştur.
Kısa fakat hareketli Yavuz Sultan Selim devrinin tarihleri Selimname genel başlığı altında kaleme alınmıştır. İlki daha Yavuz’un sağlığında İdris-i Bitlisi tarafından yazılan bu türün yirmi civarında örneği bulunmaktadır. Gazânâme veya şehname türünün tipik örnekleri kabul edilen Selimnameler, oğlu ve halefi Kanuni Sultan Süleyman döneminde Süleymanname olarak ortaya konulmuştur. Öyle ki onun ve döneminin hemen her seferi müstakil bir esere konu olmuş, böylece çok sayıda monografi kaleme alınmıştır. Ancak onun yarım asra yakın saltanatı döneminde hılkatten ve kuruluştan başlayan genel tarihler ile biyografi, bibliyografi, ruzname ve şehir tarihi gibi türlerin de ilk özgün örnekleri telif edilmiştir. Asrın sonlarında III.Murad’ın özel ilgisiyle şehname türünün en güzel ve sanat değeri yüksek minyatürlü örnekleri verilmiştir. Bu arada bozulmalara dikkat çeken siyasetname ve nasihatname türünün ilk özgün örnekleri ile devletlerarası ilişkilere dair mektupların toplandığı münşeat türünün en kapsamlısı olan Münşeatü’s-selatin de XVI. asırda ortaya konulmuştur. Bu asrın ikinci yarısında ve sonlarında Cenabi Mustafa, Gelibolulu Ali, Hoca Sadeddin Efendi ile Mehmed Zaim tarafından kaleme alınmıştır. Yine 16. asırda ilk özgün örnekleri günümüze ulaşan biyografya ve bibliyografyalar da tarih literatürünün vazgeçilmez türleri olmuştur.
17. yüzyılda geleneksel tarih kaynağı türlerine ek olarak vekayiname/kronik telifinde artış olmuş, devletlerarası ilişkilere dair münşeat mecmuaları dışında ilk sefaretnameler ile çözülmelere paralel olarak siyasetname ve devlet teşkilatına dair eser sayısında artış olmuştur. Katib Çelebi hemen her türde eserler kaleme alırken, Evliya Çelebi dünyanın en büyük seyahatnamesi sayılabilecek on ciltlik muhteşem eserini bu asırda kaleme almıştır. Biyografi yazımı devam etmiş, hatta meslek gruplarının bir arada verildiği biyografi türünün ilk örnekleri bu asırda telif edilmiştir.
18. yüzyılda da geleneksel tarih yazımının devamı niteliğinde genel ve özel tarihler kaleme alınırken, gerçek anlamda resmi tarihçiliğin başlamasıyla vekayinâme yazıcılığı yeni bir formata girmiş ve bu türde eser yazımı devletin sonuna kadar devam etmiştir. Bu arada gayri resmi kronik yazımı sürdürülmüş, biyografinin hemen her meslek grubuna dair örneklerinin sayısı artmıştır. Tabii bu arada kültür tarihine ışık tutan ve daha önceki asırlarda da örnekleri görülen surname, ruzname vb. gibi eser sayısında artış olmuştur. Elçi gözlem ve raporlarını muhtevi sefaretname türünün ise bu asırda daha fazla örnekleri kaleme alınmıştır.
19 ve 20. Yüzyıllara geldiğimizde her alanda olduğu gibi tarih yazımında da önemli değişimlerin ve yeniliklerin ortaya çıktığı asırlardır, mevcut türlere meskukat, arkeoloji, gazete, salname ve gerçek anlamda ansiklopedik eser çalışmaları eklenmiştir. Bu arada tarih anlayış ve yazımında zihniyet değişikliği olmuş, hılkatten ve kuruluştan başlayan eserlere paralel olarak Panislamizm ve Pantürkizm akımların etkisiyle genel Türk tarihi tercüme ve telifleri ortaya konulmuştur. Yeni açılan mekteplerde tarih dersinin okutulmasına paralel olarak ders kitabı niteliğinde çok sayıda dünya, İslam ve Türk/Osmanlı tarihleri kaleme alınmıştır. Asrın ikinci yarısından itibaren geleneksel teşrifat kaidelerinin yerini Avrupai protokol kuralların almaya başlamış; birkaç surname yazılmış; sefaretnamelerin daha güzel örnekleri verilmiştir. XIX. yüzyıl tarihçiliğinin önemli bir yanı, özellikle Tanzimat’tan sonra Batı dillerini bilen tarihçilerin Avrupa devletlerinden daha fazla söz etmeleri, Batı kaynaklarından daha çok faydalanmaları, Devlet-i Aliyye’nin müesseselerini de içine alan ilk sentez tarihleri meydana getirmeye çalışmalarıdır. Bu asırlarda ayrıca daha popüler ve ders kitabı mahiyetinde birçok kişi tarafından muhtasar genel tarihler de kaleme alınmıştır.
Eser akademik dil ve üslup ile kaleme alınıp, dönemin kaynakçaları, eserlerine, biyografilere, tezkirelere ve dipnotlara bolca yer verilmiştir.
Ülkemizde tarih biliminin önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Abdülkadir Özcan’ın hazırlamış olduğu eser, çok uzun yıllara dayanan araştırmaların bir neticesi, Osmanlı Devleti’nde 15-20. yüzyıllar arasında kaleme alınan genel tarihler, vekayinameler, şehnameler, biyografik ve bibliyografik eserler, siyasetnameler ve diğer birçok resmi ve özel tarihi kaynak türünün yüzyıllara göre irdelendiği bu çalışmayla birlikte Osmanlı Devleti’ nin tarih yaptığı kadar tarih yazdığı da tüm teferruatıyla ortaya konuyor.
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan bu eseri kaleme almasında en büyük etkenin merhum hocası Bekir Kütükoğlu olduğunu belirtir. Eserde müellifin kimliği, resmi görevlerde ulaştığı en yüksek mertebe üzerinde durulduktan sonra sadece tarihle ilgili eserinin/ eserlerinin muhtevası, kaynakları, tesirleri ve üzerinde yapılmış çalışmalardan kısaca söz edilmiştir. Özcan, bu çalışmasının amacını şöyle aktarır: ‘’Osmanlı’nın sadece tarih yapmayıp tarih yazdığını ortaya koymak olup, birinci derecede muhatabımız lisans talebesi ve özellikle lisansüstü çalışmalara adım atan araştırıcı adaylarıdır.’’ der.
Osmanlı’da Tarih Yazımı ve Kaynak Türleri, talebelerden hocalara; araştırmacılardan meraklılara tüm tarih tutkunları için eşsiz bir yol haritası sunuyor.
Mücahit BALIKÇI