Eyüp Sultan’a Selam Olsun

Tarih 2 Kasım 2016 09:23
Videoyu Aç Eyüp Sultan’a Selam Olsun
A
a

Selam ne kadar uzağa ulaştırılır? ‘Selam olsun’ lafzı en uzak nereye kadar gider ve gittiği yerden alınır? “Söz kalpten çıkarsa kalbe kadar gider, dilden çıkarsa kulağı aşamaz” demişler.

Bu söz bağlamında selam hususunda da şunu ifade edebiliriz ki önemli olan selamı dil ile değil gönül ile ulaştırmaya niyetlenmektir. Gönülden dökülen selamın ulaşamayacağı yer olmaz diye düşünürsek selamımızı ötelere kadar dahi ulaştırmamız mümkün olabilir. Burada ötelerden kasıt dünya serüveninin son bulduğu, ebedi hayatın kapılarının açıldığı âlemdir. Bu âlem ki gönül erleri diye tabir edeceğimiz, ilahi yönleri ile bizlere ışık olan nice zatları ağırlamaktadır. Niyetimiz selamımızı işte o zatlara iletmektir. Derdimiz ise Peygamber Efendimizin sohbetiyle şereflenmiş, onun duasını almış, sevgisini kazanmış, Allah ve Resulü tarafından övülmüş o zatlara ulaşmak, o ilahi sevgiyle haşrolmaktır. Bu dert ve niyet ile başladığım yazımda Peygamberimizin “ Allah’ım beni korumak için sabaha kadar uykusuz kalan Ebu Eyyub’u sen de dünya ve ahirette muhafaza buyur” diye buyurduğu Eyüp Sultan’ı ve ebedi istirahatgâhı olan türbesini anlatacağım.

İstanbul’da şehit olan sahabilerin en ünlüsü olan, halkımız arasında Eyüp Sultan olarak şöhret bulan sahabinin asıl adı Hâlid b. Zeyd’dir. Ebu Eyyub künyesidir. el- Ensari denmesi ise Medine’nin yerlisi olmasındandır. İslam tarihinde Halid b. Zeyd el- Ensari olarak anılır. Hicretten iki sene önce, 621’de hanımıyla birlikte Müslüman oldu. Medine’nin yerlileri arasında ilk Müslüman olanlardandır. 622 yılında gerçekleşen İkinci Akabe Biatı’nda bulundu.



Eyüp Sultan ayrıca Peygamberimizi evinde misafir etmiş sahabidir. Peygamber efendimiz Medine’ye hicret ettiğinde herkes onu evinde ağırlamayı arzu ediyordu. Resulullah kimsenin kalbinin kırılmasını istemiyordu. Kimde kalmayı tercih etse diğerinin üzüleceğini biliyordu. Bu duruma sebep olmamak için devesini işaret ederek şöyle buyurdu: “Şu hayvanı kendi haline bırakınız. Kimin kapısında çökerse oraya misafir olacağız.” Ağır adımlarla yol alan deve, Hâlid b. Zeyd Ebu Eyyub el- Ensari’nin evinin önünde durdu. Böylece bu şeref ona aitti. Allah’ın Resulü bu evde 7 ay misafir olarak kalmıştır. Bundan dolayı Eyüp Sultan “Mihmandar-ı Nebi” unvanıyla da anılır.

Eyüp Sultan aynı zamanda vahiy kâtiplerindendi. Bu sebeple Peygamberimiz zamanında Kur’an-ı Kerim ayetlerinin bir araya getirilmesi hususunda hizmet etmişti.
Eyüp Sultan, Peygamber efendimiz ile birlikte İslam tarihinde çok özel yeri olan Bedir, Uhud, Hendek, Hayber gazveleri, Mekke’nin fethi ve Huneyn Savaşı başta olmak üzere bütün harplere katıldı. Savaşlarda zarar gelmemesi için Hz. Peygamber’in yanından hiç ayrılmazdı. Bazen çadırının etrafında bütün geceyi nöbet tutarak geçirirdi. Allah Resulü ’nün vefatından sonra da Hz. Ebubekir devrindeki savaşlarla, Hz. Ömer devrindeki Suriye, Filistin, Mısır ve Kıbrıs seferlerine katılmıştı. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonraki karışıklıklarda, iç savaşlarda Hz. Ali’nin yanında yer almıştı.



Cesur bir asker olan Eyyub el- Ensari sağlıklı ve gücü yeten herkesin Allah yolunda, düşmanlara karşı yapılan savaşlara katılması gerektiğini savunurdu. “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.” (Bakara 2/195) ayet-i kerimesinde sözü edilen tehlikenin, düşmanlarla yapılan savaşlarda geri kalıp dünyalık biriktirmekle uğraşmak olduğunu söylerdi. Ömrünün tamamına yakınının savaş meydanlarında geçmesi bu düşüncesine ne kadar bağlı olduğunu göstermektedir. Hatta yaşlılık döneminde bile her yıl bir savaşa katılırdı.

Katıldığı son sefer Müslümanların ilk İstanbul kuşatmasıydı. O, ilerlemiş yaşına rağmen Fetih hadisindeki müjdeye nail olma heyecanıyla 80 yaşında iken 669 yılında orduyla birlikte İstanbul önlerine gelerek cihada katıldı. Kuşatmada ve surlara düzenlenen saldırılarda ordunun en ön safında yer aldı. Kim bilir neler hissediyordu ki bitmek bilmeyen bir heyecan ve aşkla 80’ini aştığı halde elde kılıç kalkan en ön saflarda yer alıyordu. Belki de bu toprakların misafiri olacağının farkındaydı ve şehadet duygusu onu böylesine heyecanlandırıyordu.
 Eyüp Sultan kuşatma devam ederken hastalandı. Ordunun komutanı ziyaretine gelerek bir arzusu olup olmadığını sorduğunda, “dünyanızdan hiçbir şey istemiyorum. Fakat düşman diyarı içinden, elinizden geldiği kadar ileriye doğru götürüp beni surların en yakın yerine defnedin. Çünkü Resulullah ’tan, Kostantiniyye (İstanbul) Surunun dibine salih bir kimsenin defnolunacağını işittim. Umarım o kişi ben olurum.” cevabını vermiştir. 

Eyüp Sultan kuşatma devam ederken 669 yılında vefat etti. Cenaze namazı kılındıktan sonra, vasiyeti üzerine bir askeri birlik tarafından bugünkü yerine defnedildi. Zaman ilerledikçe kabrin yeri konusunda belirsizlik oluşmuştur. Tüm bu olanları bilen Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethettikten sonra ilk iş olarak Eyyub el- Ensari’nin kabrinin yerinin bulunmasını arzu etmişti. Yardım istediği Akşemseddin, Ebu Eyyub’un kabrinin yerini tespit etti. İşaret edilen yerde yapılan kazılarda ortaya çıkan yazılı mermer taşı ve diğer kalıntılar Akşemseddin’in keşfini doğrular mahiyette idi. Bazı hadislerden kabir keşfinin mümkün olduğunu anlamaktayız. Kabir ziyareti bahsinde nakledilen, mezar olduğunu bilmediği bir yere çadır kuran sahabenin toprağın içinden Mülk suresinin okunduğunu işitmesini bir misal olarak verebiliriz. Halkımız arasında evliya olarak tanımlanan güzel ahlaklı, manevi hal sahibi büyük şahsiyetlerin benzeri halleri yaşadıklarına dair pek çok örnek, tarih ve menakıp kitaplarında kayıtlıdır. Bu kabilden olarak Akşemseddin de Cenab-ı Hakkın yardımıyla kabrin yerini keşfetmiştir.



Mezarın belirlenmesi üzerine Fatih Sultan Mehmed kabrin üzerine türbe, etrafına da cami ve medrese yaptırmış ve bir vakıf kurmuştu. Cami ve caminin etrafında şekillenen külliyenin diğer yapıları 1459 yılında tamamlanmıştır. Cami İstanbul’un ilk salatin camisidir.

Eyüp Sultan Türbesi bugünkü şeklini Sultan I. Ahmed döneminde almıştır. Hemen her padişah döneminde özgün eserlerle zenginleştirilen yapı, İstanbul içinde bugüne kadar özgün tasarımını koruyabilmiş en eski Osmanlı mezar anıtıdır.

Türbe fetihten bugüne geçen zaman içerisinde başta İstanbul halkı olmak üzere tüm Müslümanların en önemli ziyaret mahalli olmuştur. Ayrıca türbe ve çevresi önemli ölçüde kutsal sayılmış, insanlar tarafından gösterilen yüce bir saygıya ve değere haiz olmuştur. Örneğin bazı kişiler Eyüp’e abdestsiz ayak basmamış, hacca gidenler burasını ziyaret etmeden yola çıkmamıştır. Osmanlılar da aynı şekilde türbenin merkezinde bulunduğu semti, mübarek beldelerin bir şubesi gibi görmüş, Peygamberimizin Medine’deki kabri ile bu kabir arasında benzerlik ve paralellikler kurmuştur. Eyüp Sultan’a verilen önemin resmi boyutunu en üst seviyede gösteren olay ise kılıç merasimidir. Osmanlı padişahları tahta çıktıkları zaman kılıç kuşanırlardı. Kılıç kuşanmak, iktidar değişikliğinin ve hükümdarlığın en önemli sembollerindendi. İstanbul’un fethinden itibaren kılıç kuşanma törenleri, Mihmandar-ı Resul Ebu Eyyub el- Ensari’nin türbesinde yapılmaya başlanmıştır. Burada kılıç kuşanma merasimini başlatan Fatih Sultan Mehmed’dir. Akşemseddin burada talebesi Mehmed’in beline kılıcı bağlayıp, yeni fetihler için dua etmiştir. Bu gelenek son Osmanlı hükümdarına kadar devam etmiştir.

Osmanlı sultanları, her önemli olayın öncesinde ve sonrasında, çeşitli vesilelerle burasını ziyaret ederdi. Özellikle de savaşa gitmeden önce, Eyüp Sultan’ın ruh-ı pür-fütuhlarından istimdad eylemek önemli bir vesileydi.

Özetle belirtecek olursak tarihinin ilk devirlerinden itibaren özel bir ziyaret mahalli olan Eyüp Sultan Türbesi’ne Osmanlılar tarafından hem resmi hem de gayri resmi büyük önem verilmiştir. Bugün de halkımız tarafından Eyüp Sultan’ı ziyarete büyük önem verilmektedir. Pek çok kişi bu mekânda ölümün acılığını, dünyanın telaşesini unutup, ruhların bir bahar ikliminde cennet bahçesinde tattığı hissiyatı yaşamış, ebediyet âleminin fenaya galibiyetini hissetmiştir.  Bu hissi barındıran herkesin gönlüne sığdıramadığı bir arzuyu Eyüp Sultan’ın huzurunda içten bir şekilde dışa vurduğunu söyleyebiliriz. Bu dışa vurum, bazen dua ile bazen bir hayır ile bazen de selam ile olmuştur. Selamdan kasıt, ruhumuzdan Eyüp Sultan’a değen ondan da kâinatın sahibine ve Resulüne ulaşacak olan manevi bağlılıktır. Eyüp Sultan’ı ziyaret etmek ve bu ziyaretlerde ona ulaştırdığımız her selam bizi bu bağlılığa adım adım yaklaştırır. Bundan dolayıdır ki Eyüp Sultan’ı huzurunda sıkça ziyaret edip ona selamlarımızı sunalım. Ki onun nail olduğu şereften bir pay bulalım özümüzde.
 
Selam ile…
 
HAMİDE AKKAYA
 

 

1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

duyurular DUYURULAR
editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

e-gazete E-GAZETE
arşiv HABER ARŞİVİ
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

İstanbul'dan Dünya'ya Tarih'in İzinde