Ortadoğu 100 Parçaya Bölünecek

Kültür-Sanat 5 Eylül 2016 10:40
Videoyu Aç Ortadoğu 100 Parçaya Bölünecek
A
a

Ülkemizde Ortadoğu uzmanı denilince akla gelen isimlerin başında yer alan Duayen Gazeteci Lütfü Akdoğan ile, Suriye Meselesini, Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeleri, Arap Baharını ve daha birçok önemli konuyu sizler için konuştuk…

“ORTADOĞU 100 PARÇAYA BÖLÜNECEK”
 
Ülkemizde Ortadoğu uzmanı denilince akla gelen isimlerin başında yer alan Duayen Gazeteci Lütfü Akdoğan ile, Suriye Meselesini, Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeleri, Arap Baharını ve daha birçok önemli konuyu sizler için konuştuk…
Bilindiği gibi gazeteciliğe, 1950 yılında başlayan Lütfü Akdoğan, Türkiye’nin ilk savaş muhabiridir. 63 yıllık gazetecilik hayatında 10 savaş, 20 ihtilal yaşamış. Sekiz kez ölümle burun buruna gelmiş. Beyrut’ta onun da içinde olduğu bir otomobilde Suriyeli eski bir bakan ile şoförü öldürülmüş. Orta Doğu’yu adım adım dolaşmış, dönemin tüm Orta Doğulu liderleriyle özel röportajlar yapmış. Gazeteci Akdoğan, sadece Türkiye’de değil, dünyada da büyük yankı uyandırdı… Mısır Devlet Başkanı Nasır’la tavla oynayacak kadar yakınlaştı, sürgündeki Kral Suud’un “sırdaşı” oldu. Kabe'ye özel izinle ilk kez kamera ve fotoğraf makinesi sokarak sinemalarda uzun süre oynayan "Hac ve Kabe" filmini yaptı. Suriye’de, Ürdün’de, Irak’ta, Lübnan’da onun haberleri hep gündemi belirledi. 60 kral ve devlet adamıyla görüşmüş. Bazılarıyla yakın dost olmuş. Sırlarını saklamış, akıllar vermiş, sinirlenince masaya yumruğunu vurduğa da olmuş. Lütfü Akdoğan, Cumhuriyet tarihimize tanıklık etmiş, Ortadoğu konusundaki uzmanlığını mesleğinden öteye taşıyarak ülkeler ve başbakanlar düzeyinde arabuluculuk yapmış duayen bir gazeteci...


 
Ortadoğu’yu en iyi bilenler arasındasınız. Herkesin merak ettiği güncel konular arasında bildiğiniz gibi Suriye var. Suriye’deki iç mücadele nasıl başladı ve sizce nasıl neticelenir? 
Türkiye, “Yurtta sulh Cihanda sulh” çizgisinden ayrılmamalıdır. Suriye’nin, komşu olarak istikrarlı, demokratik bir rejim ve refah içinde yaşaması elbette bizi ilgilendirir. Ancak, komşu bir devletin içişlerine karışma gibi davranışlardan kaçınmamız lazım.
 
Şahsen, bizim neden ve niçin Suriye kargaşasına girdiğimizi anlamış değilim. Suriye kapısı, Suriye sınırı ekonomi bakımından bizi bütün Arap âlemine götüren bir kapıdır. Hangi ekonomik, siyasi ve askeri nedenlerle sınır kapılarını kapattığımızı bilen var mı? Ben bilmiyorum. Dünyanın hiçbir yerinde başka ülkelere, demokrasiyi, huzuru, insan haklarını ve refahı götürme gibi bir görevimizin olduğunu sanmıyorum. Bunu yapan dünyada herhangi bir süper devlet de yoktur. Kusura bakmayın; 63 yıldır Türkiye-Suriye siyasetinin göbeğinde bulundum. Ama niçin ve neden bu noktaya geldiğimizi bilmiyorum; hakikaten bilemiyorum, özür dilerim.
 
Bütün dünya Beşşar Esad’ın ne yapmaya çalıştığını merak etmekte ve Esad sonrası Suriye planları yapmakta, bu bağlamda Türkiye’nin Esad sonrası politikaları ne şekilde olmalıdır? 
 Koltuğa oturmakla devlet başkanı olunmaz. Esad hâlâ göz doktoru olarak kalmış. Ne istiyorsunuz adamcağızdan? Babası da hiçbir şey öğretmemiş. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Suriye'nin nasıl kurulduğunu bile bilmiyor. Esad reform ve özgürlük sözünü yenileyerek Suriye halkını ikna edemez. Çünkü Esad şu anda 39 derece ateşli hastadır. Üç ayrı Suriye'yle karşılaşırsak şaşırmayalım! Bahsettiğimiz ülke, Arap âlemine, Yemen'e kadar uzanan ihracat ve Hac yolumuz...



400 yıla yakın himayemizde kalmış Suriye'de bugün hâlâ Osmanlı'nın eserleri dimdik duruyor. O itibarla biz Suriye'yi küçük bir kardeş olarak tanıyoruz. İdealimiz istikrara kavuşmuş huzur içinde yaşayan kardeş bir ülkenin oluşmasıdır.

Suriye’de iç savaşın başlamasında Mısır, Tunus ve Libya’da devrimlerin bir etkisi var mı? 
 Elbette vardır; Arap Baharı emperyalizmin ve siyonizmin imal ederek bu ülkelere ihraç ettikleri bir buhrandır. Bu buhranlar emperyalizm ve siyonizim tarafından imal edilir üretilir yönetimi, ekonomisi, sosyal yapısı zayıf ülkelere ihraç edilir. Arap Baharı bunun sonucunda ortaya çıkmıştır.

 
“SİYONİZM DE ÇÖKMEYE MAHKUMDUR”
 
İsrail’in özrü sonrası Türkiye – İsrail ilişkilerinin seyri nasıl olur? 
İsrail ile barışmamız, özür dilemesi iyi bir sonuçtur. İsrail’in mütecaviz davranışları, Müslümanların kutsal tarihi abidelerine saygısızlık göstermesi, kanlı olaylara ve savaşlara yol açar. Bunun sonucunda yine İsrail zarar görür. İsrail, bu tecavüzkâr davranışları ile intihar etmektedir; ama farkında değildir. Kudüs meselesi hal olmadıkça bir İsrail-Arap barışından bahsetmek mümkün değildir.
 
Siyonizm’in nihai hedefi nedir? Bu tehlikeler karşısında ne gibi tedbirler almak gerekir? 
 Siyonizmin planları; Nil’den başlar Fırat’ta biter denilir. Yani bizim Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri üzerinde birtakım emelleri söz konusudur. Siyonizm, 2000 yıldan beri adım adım hedeflerine varmıştır. Ancak, teknolojide gelişen bu dünyada, siyonizmin daha ileriye gidebileceğini sanmıyorum. Komünizm gibi emperyalizm gibi siyonizm de çökmeye mahkûmdur. Bundan dolayı dış politikamızda bilgili, sabırlı ve tecrübeli olmamız gerekmektedir.
 

 
Tam da konumuz ile bağdaşmış iken Filistin’de, Osmanlı’nın yıkılmasından günümüze kadar olan süreçte ve hatta günümüzde de devam eden mezalim sizce nasıl son bulur? Önerileriniz nelerdir?İki konu halledilmedikçe bölgede barışın sağlanması mümkün değildir; Bunlar; Golan Tepeleri ve doğrudan doğruya Kudüs’tür. Suriye hiçbir zaman Golan Tepelerini İsrail’e bırakmaz, ayrıca Araplar ve biz Türkler dâhil tüm Müslümanlar da hiçbir zaman Kudüs’ün İsrail işgalinde bulunmasına müsaade etmeyiz. Buna karşılık İsrail’de hiçbir zaman Golan Tepelerinden vazgeçmez. Kudüs’ü de kimseye vermez bu iki problem halledilemedikçe sorun çözülmez.

Peki, iki tarafta bu konularda taviz vermiyor, bunlardan  vazgeçmiyor çözüm nasıl olacak?Bence Kudüs gerçek sahibine verilmelidir, gerçek sahipleri de biz Türkleriz. Türklerin himayesinde uluslararası bir yönetimle yönetilmesi daha uygun olur. Dışişleri Bakanlığımız bu yönde çalışmalar yapması daha faydalı olacaktır kanaatindeyim.
 
ABD’nin Ortadoğu’daki faaliyetleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
ABD’nin Ortadoğu’da demokrasi yaydığını iddia etmekte. Demokrasi yaymaya çalıştığı kocaman bir yalandır.
Irak'ı demokrasi adına işgal ettiler. Geride ne bıraktılar? 650 bin şehid, 6 milyon yanmış yıkılmış ev, 8 milyon göç etmiş, perişan insanlar! Bu mu demokrasi? Ortadoğu'daki halklar, kendilerini idare etmekten aciz değildir. ABD'nin de 300 milyon insanını yönetirken yabancı ülkelerin yer altı-yer üstü servetlerini almaya, buralardaki insanları fakirleştirmeye hakkı yoktur. Küçük devletler için dünya büyüktür; ama Amerika için son derece küçüktür. Bu lafım yalnız bulunduğumuz bölge için değil.  Petrol ve doğalgazdan başlayıp mukaddes bölgelerin hâkimiyetine kadar pek çok şeyi içine alan geniş bir rüya. Amerika, bu hakimiyeti kurabilmek için çevremizde 31 devlete el koymaya karar vermiştir. Göz diktiği topraklar neredeyse kendisinin 2 misli. Burada ırk, din, etnik bölücü unsurları ortadan kaldırıp herkesin ABD için çalıştığı bir düzen kurmak istiyor. Hürriyet ve zenginlik sadece ABD içindir. Obama'nın ve tüm ABD devlet başkanlarının isteği budur.



Peki, ABD'nin Afganistan'da işi ne diye soranlara şunu söylüyorum: Oradaki amaç Hindistan. Büyük İskender'in tek hedefi vardı. Türkiye üzerinden Irak, İran, Afganistan yoluyla Hindistan'ı ele geçirmek. Napolyon ve Hitler de aynı şeyi denedi. Atatürk Sadabat Paktı'yla bunu sağlamak istedi. Amerika Hindistan'ın zenginliklerini ele geçirmek istiyor. Boğazı da istiyor, Süveyş kanalını da hatta Vatikan dahil tüm kutsal toprakları da.

ORTADOĞU ÖNCE 100 PARÇAYA BÖLÜNÜR, SONRA ORTADOĞU BİRLEŞİK DEVLETLER KURULUR
 
Ortadoğu’yu nasıl bir gelecek bekliyor? 
Orta Doğu ileriki yıllarda 100 parçaya bölünmesi muhtemeldir. Bütün ülkeler eyalet sistemine dönüşebilecektir. Yani böylece Orta Doğu 100’e yakın eyalete dönüşecektir. Bu parçalanmayı önlemek mümkün olmayacaktır maalesef; ancak önümüzdeki 100 yılda bu eyaletler birleşerek konfederasyon haline gelebilecektir. Yani Orta Doğu Devletler Birliği adını alabilecektir veya Orta Doğu Birleşik Devletler haline gelebilecektir.
 
Coğrafyamızda bir diğer önemli konu da pek ön planda olmasa da Kıbrıs Meselesi. İngiliz Arşivlerinde araştırma yaptığını söyleyen Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin: “1973 Kıbrıs Harekâtının fatihi Necmeddin Erbakan’dır” demektedir. Kıbrıs konusunda Merhum Erbakan ne ifade etmektedir? 
Kıbrıs çıkarmasında Erbakan hep geri plandaymış gibi gösterildi, Ecevit de "Kıbrıs fatihi" ilan edildi. Aslında durum tam tersidir. 74'te Makarios'a karşı darbeden sonra Ecevit garantör devlet olarak İngiltere'ye gitmek istedi; bir şekilde icazet alacak. Erbakan buna karşıydı, "İngilizler zaten çıkarmaya izin vermez" diyordu.  Nitekim Ecevit İngiltere’ye gitti de, MSP Ecevit'in yanılmasını önlemek için İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk'ü Ecevit’le birlikte gönderdi. Onlar hareket eder etmez Erbakan, o zamanki Genelkurmay Başkanı ve bazı komutanlarla toplantı yaptı. O toplantıda çıkarma kararı aldılar, çünkü Erbakan'ın korkusu Ecevit'in İngiltere'den eli boş dönmesiydi. Çıkarma kararı Ecevit'in haberi bile olmadan alınmıştır. Yani Kıbrıs'ın asıl fatihi Ecevit değil Erbakan'dır.
 
Erbakan, 1974’de kendisine düşen vazifeyi yapmıştır; ancak maalesef, Kıbrıs konusunda tüm fetih hayalini gerçekleştirememiştir. Nitekim bu yüzden Ecevit ile yapmış olduğu koalisyon bozulmuştur. Türkiye zamanında bütün Kıbrıs’ı fethetmiş olsaydı bugünkü hatalarla karşılaşmış olmazdı. Zürih ve Londra anlaşmalarının bize tanıdığı hakları o tarihlerde Türkiye kullanmamıştır.  Erbakan birtakım sanayi düşünceleri ile yaratmak istediği Anadolu Aslanları yüzünden ve İslam Birliği adı altında kurmak istediği Kardeş İşbirliği maalesef Türkiye’de yanlış anlaşılmıştır. Görülecektir ki ileride, Erbakan’ın düşünceleri öne geçecektir.


 
 Son olarak yeni çıkan kitabınız hakkında konuşalım. Bize biraz “Krallar ve Başkanlar ile 50 yıl” isimli kitabınızdan bahseder misiniz? 
Türk Devleti’nin bekasını, Türk milletinin refahını, özgürlüğü ve demokrasiyi sırtında taşıyacak olan Türk Gençliğine ithaf ettiğim bu 3 ciltlik eser, 1950-2000 arasındaki 50 yıllık gazetecilik birikimlerinden oluşmaktadır. Ortadoğu ve dünyanın yakından tanıdığı krallar, devlet adamları ve başkanlarla olan anılarımı da yazdım bu eserimde. Bu eseri okuyan her okuyucu geçmişteki bilgilerden istifade etmenin yanı sıra günümüzde yaşanan gelişmeleri daha farklı bir perspektiften yorumlama imkânına sahip olacaktır.
 
 
LÜTFÜ AKDOĞAN KİMDİR?
24 Temmuz 1930’da o sıralarda Fransız işgali altında bulunan Antakya’da doğdu. İlkokulu Fransızca ve Arapça okuyarak bitirdi. 1943 yılında İstanbul Haydarpaşa Lisesi’ne geldi. YENİ SABAH’ta polis-adliye ve savaş muhabiri olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra  yeni çıkan TERCÜMAN’a geçti. TERCÜMAN ile de yolları ayrılan Lütfü Akdoğan sırasıyla AKŞAM gazetesi ve YENİ İSTANBUL gazetesine istihbarat şefi oldu. Bundan sonra ise ilk gazete çıkarma deneyimini Kasım Gülek’in önderlik ettiği bir gurupla TANİN gazetesini çıkararak yaşadı. Bu girişim o dönemdeki politik şartların elverişsiz olması nedeniyle uzun sürmedi. En son TERCÜMAN gazetesinin yeniden yapılandırılarak çıkartılmasında büyük bir rol oynadı; ülkenin dış politikasına yön veren yazılar, röportajları ve o güne kadar yapılmayan yenilikleri uygulamasıyla gazeteyi dönemin en yüksek tirajlı gazetelerinden biri haline getirdi. Lütfü Akdoğan, aynı dönemde 1965–1969 yılları arası Adalet Partisi Konya Milletvekilliği yaptı. Parlamento’da bulunduğu dönemde Dışişleri Komisyonu ile Basın ve Turizm Komisyonu üyelikleri görevlerinde bulundu. Milletvekilliği esnasında dahi mesleğinden kopmadı ve 1967 ile 1973 Arap-İsrail Savaşları’nda harp muhabirliği yaptı: çok önemli röportajlar gerçekleştirdi. Bab-ı Âli’den ayrılmış olmasına rağmen 1992 yılında HÜRRİYET gazetesinde yayınlanan ropörtajı ve çok daha sonraları kimi zaman konuşmacı olarak katıldığı, kimi zaman da kendisi ile röportaj yapıldığı KANAL 6, NTV, ATV, HABER TÜRK, FLASH TV, ULUSAL KANAL gibi televizyon kanallarındaki programlarla da bu mesleğe olan sevgisini, saygısını ve muhabirliğe başladığı ilk günkü heyecanını hiç kaybetmediğini tüm genç meslektaşlarına örnek olacak şekilde gösterdi ve aynı şevkle çalışmalarına devam ediyor.
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

duyurular DUYURULAR
editörün seçtikleri EDİTÖRÜN SEÇTİKLERİ
hava durumu HAVA DURUMU
anket ANKET

e-gazete E-GAZETE
arşiv HABER ARŞİVİ
Bu haber ilginizi çekebilir! Kapat

İstanbul'dan Dünya'ya Tarih'in İzinde